DEVLETİ DİNDEN AYIRMA TEKLİFİNDE BULUNMANIN HÜKMÜ

12-09-2017

DEVLETİ DİNDEN AYIRMA TEKLİFİNDE BULUNMANIN HÜKMÜ

 

FETVA: 1

"Makalat-i Kevseri" isimli kitabının 368. sayfasında Merhum Zahid-i Kevserî[1] şu mühim fetvayı kaydediyor:

"Halep’de ulemadan bazıları benden bir fetva istedi: Müslüman olan bir kimse İslam hükümetine şöyle bir teklifte bulunup dese ki, "Devletin Dini İslam’dır" maddesi anayasadan kaldırılsın da, şeirat kanunlarının yerine laik düzen getirilsin. Yani din devletten, devlet dinden uzaklaştırılsın. İşte böyle dese ve böyle bir talepte bulunsa, bu adam hakkında şeriatın hükmü nedir?

 

Bu bir. İkincisi, böyle bir teklif getirene karşı süküt edenlerin şeriat nazarında fetvası nedir?

Kudreti Yüce olan Allah Teâlâ’nın lutuf ve inayetine sığınarak derim ki, bu öyle büyük, öyle korkunç bir beladır ki, imanında sadık olan her mümin titrer ve kalbi bu teklif karşısında erir. Hususiyle mazide İslam’a büyük hizmeti geçmiş olan Şam müminlerinin.

Böyle bir teklifte ve böyle bir talepte bulunan bir müslümanın (aklı başında ise) Hakkında verilecek hüküm şudur: Artık o, müslarnan değildir; kâfir olmuştur, mürted olmuştur. İslam Devleti tarafından ona mürted hükmü icra edilir. Şayet İslam Devleti yoksa, ceza olarak, kimse onun yüzüne bakmaz, onunla konuşmaz, kimse münasebet kurmaz, alış-veriş dahi yapmaz Yeryüzü ona dar gelsin de tevbekar olsun!..

 

Kur’an ayetleri ve hadis-i şerifler delalet eder ki, İslam Dini hem dünyadır hem de dindir; hem ibadettir, hem de devlettir Bunda en ufak şüpheye mahal yoktur.

O halde, dini devletten ayırmayı istemek ve böyle bir teklifte bulunmak demek, dine karşı yönelmiş bir düşmanlık demektir; Allah’ın koyduğu hükümlere karşı çıkmak, harp ilan etmek ve savaş açmak demektir. Dolayısıyla bu adam dinden ayrıldığını, dinden koptuğunu kendi ağzıyla itiraf ve ikrar etmiş demektir. Ve artık bir onu İslam cemaatında kopmuş ve İslâm inancından ayrılmış olduğunu hükmederiz (fetva veririz). Artık onun ne nikahı sahih olur ne de kestiği hayvanın eti yenir.

Çünkü, o ne müslümandır ne de ehl-i kitaptır (bir kafir’dir...).

Halife Hz. Ebu Bekir (r.a.); (dinin bir bölümü olan) zekatı kabul etmeyenleri ve bunun kaldırılmasını isteyenleri mürted saymış, bunları katletmek veya esir etmek için savaş ilan etmişti. Sahabe de Halifenin bu kararını kabul ve tasdik etmişlerdi.

Kur’an şöyle der:

"Hayır, Rabbin hakkı için onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerinde seni hakem yapıp sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde bir burukluk duymadan (razı olup) tam manasıyla teslim olmadıkça iman etmiş olamazsınız." (Sure 4:65)

 

Bu ayetlere göre Allah’ın hükmüne (yani koyduğu şeriat kanunlarına) rıza göstermeyenler varsa, bunlar ok yaydan fırlar gibi, bunlar da imandan fırlamış ve İslam cemaatından ayrılmışlardır.

Yine Kur’an’ın bir başka ayeti de şu mealdedir:

"... Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyor sunuz? Sizden bunu yapanın cezası, dünya hayatında rezil olmaktan başka nedir? Kıyamet gününde de (onlar) azabın en şiddetlisine itilirler. Allah yaptıklarınızı bilmez değildir." (Sure 2:85)

 

Bu ayet-i kerimeye göre ise, Kur’an’ın bir kısım hükümlerini kabul etmemek, tümünü kabul etmemek demektir. Kur’an’ı kabul etmeyen de açık bir kâfirdir ve İslam dininden çıkmıştır.

Hz. Ali de şöyle der:

"İnsanlar dünyalarını ıslah etmek için dinin bir emrini terk eder-lerse Allah, onlara öyle bir zarar kapısı açar ki, birinci zarardan daha büyük olur."

Zahid-i Kevserî’den sorulan iki fetvadan biri burada bitmiş oluyor.

 

FETVA: 2

Dini devletten ayırma yolunda talep ve teklifte bulunan kimse hakkında şer'an verilecek hüküm nedir? Şeklinde sorulan bir suale Zahid-i Kevserî’nin fetva (mahiyyetindeki) cevabını okudunuz. İkinci suale gelince:

Böyle bir teklif karşısında susan, sessiz kalan cevap verme durumunda iken cevap vermeyen ve bu suretle teklifi güçlendirmiş olan kişi hakk-ında verilecek şer’i hüküm nedir?

Bu suale de Kevserî şu cevabı veriyor:

"O, DİLSİZ ŞEYTANDIR!.."

 

Bu cevabı verdikten sonra Kevserî, şu ilaveyi yapıyor:

Dini devletten ayırmayı delillendirme yolunda bazıları diyorlar ki, dini bir devlette, yani şeriat devletinde akalliyetlerin (azınlıkların) haklarına tam riayet etmek mümkün değildir. Müslüman devletin içinde Yahudi ve Hıristiyan azınlıklar vardır. Şayet devlet, dini bir devlet olursa, her mesele İslam’a göre halledilecektir. O zaman, müslüman olmayanların hukukuna hakkıyla riayet edilemez (onlara gadr edilir, zulmedilir).

Böyle düşünenler hakkında verilecek cevap şu:

Böyle düşünenler cehaletlerine kurban gitmektedirler; bunlar İslam’ı bilmiyorlar. İslam hukukunu bilmiyorlar, azınlıklar hukukunu bilmiyorlar (Bilseler bu kabil söz söylemekten ve bu yolda teklifler getirmekten utanırlardı.)

Bakınız; azınlıklar hakkında Şer’i şerif ne diyor:

"Onları kendi dinleriyle başbaşa bırakın!"

"Anlaşma esaslarına hiyanet etmedikleri müddetçe, bizim lehimize olanlar onların da lehinedir, bizim aleyhimize olan şeyler de onların aleyhinedir."

 

Bir başka hadis de şu mealde:

"Kim bir zimmiye eziyet verirse kıyamet gününde ben ondan davacıyım."

 

İslam devleti; tarihi boyunca tebaası arasındaki azınlıklara alaka göstermiş ve onların hukukuna riayet etmiştir. Tarih buna şahittir. Meşrutiyyet devrinde meclis çalışmaları sırasında azınlıkların hukuku müzakere edilirken, bazı gruplar azınlıklara daha fazla hak tanıyalım, onlara haksızlık yapıyoruz, dedikleri bir sırada azınlıkların temsilcileri şöyle demişlerdi:

"Biz, İslam’ın bize tanıdığı hak ve hukuka razıyız; sizler bize İslm’ın tanıdığı hakları verin bize yeter..."

Adil-i mutlak olan Şârî teala, herkese hakkı ne ise, onu vermiştir; Müslim olsun, gayr-i müslim olsun. herkese eşit muamele yapmış, dünya ve madde planında hepsini müsavi addetmiştir.

Binaenaleyh, azınlıkların hukukuna riayet edeceğiz diye veya riayet edilmesi gerekçesiyle dini devletten ayırmak veya İslam’ın onlara tanıdığı haklardan fazla bir hak tanımak sapıklıktan, İs1am’a hakaretten veya İslam’ı bilmemeden başka ya nedir?!..

 

TEBLİĞ VE METOD - CEMALEDDİN BİN REŞİD  رحمة الله عليه

 


[1] Zahid-i Kevserî kimdir? Bu Zat Osmanlı İmparatorluğu devrinde İstanbul’da Şeyhül İslamlık makamında vekil idi. Tefsir ve hadis enstitüsünde üstad, Camiay-ı Osmaniye’de fıkıh ve tarih hocası, Daruşşafaka’da ise arapça müderrisi idi. 1371 tarihinde vefat etmiştir.

 

 

 


RISALE

ZÄHLER

Heute 2597
Insgesamt 4690765
Am meisten 42997
Durchschnitt 1753