ELBİSE

13-09-2017

ELBİSE

 

Önce örnek insan Peygamberimiz Hz. Muhammed'in giyim ve kuşamından bahsedelim:

Peygamber (S.A.) Efendimiz, her haliyle bütün insanlara örnek olduğu gibi, elbise giyme ve giyinme hususunda da örnektir. Ifrat ve tefritten, yani aşırılıktan sakınmış, meşru ve matlup olan itidale rivayet etmiştir. Elbise babında geniş davranmış; ne bir cins elbiseyi tahsis etmiş ne de yüksek kaliteli elbiselerde ısrar etmiştir. Belki kolay olanı giyinmiş, külfete gitmemiştir. Kadı Iyaz der ki: "Peygamber zaruri ve ihtiyaç olanı giyer, ötesini düşünmezdi. "Hayırlı olanı orta olanıdır" düsturuna dikkat ederdi. Çünkü büyüklüğün ve şerefin alameti elbisede ve onunla süslenmede değildir. Bu hal kadınlara mahsus bir keyfiyettir. Mühim olan elbisenin temiz olmasıdır.

Ebu Naîm Hilye'de Tabaranî kebrinde İbn-i Ömer'den rivayet ettikleri bir hadiste Allah'ın Resulü buyurur ki:

"Mümin Allah indindeki kerameti (şeref ve mevki) elbisesinin temiz olmasında ve kolay olana rıza göstermesindedir."

Peygamber (S.A.) Efendimiz giyim hususunda şu üç şeye dikkat eder ve tercihi ona göre yapardı: "Elbise daha tam olsun, beden için daha yararlı olsun ve hafif olsun".

Sarığı:

Efendimizin sarığı da ifrat ve tafritten uzaktı. Ne ağırlık verecek büyüklükte idi, ne de mübarek başını sıcak veya soğuktan koruyamıyacak derecede küçüktü. Orta durumda idi. Genellikle on veya yedi arşın boyunda idi. Sarığın birkısmını boğazının altından geçirirdi. Sarığının altında takke gibi bir şey de giyerdi, bazen de sadece sarık sarardı. Sarığının ucunu iki omuzu arasına kadar sarkıtırdı. Sarığı bazen beyaz, bazen de siyah renkde olurdu. İmam-ı Müslim'in sahihinde Amırdan rivayet ettiği bir hadiste Amır der ki:

"Ben Hz. Peygamber minber üzerinde gördüm, başında siyah renkte bir sarık vardı. Ucunu da iki omuzu arasına salmıştı. Mekke'ye girdiği zaman da başında bir mığfer vardı".

İbn-i Abdüsselam der ki; sarık sarma İslam ulemasının şıârı olunca, tanınsalar da kendilerine sorular sorulsun ve itaat edilsinler diye, sarık sarmaları müstehab olmuştur.

Gömlek:

Peygamber aleyhisselam'ın elbiseler içinde en çok sevdiği gömlek idi. Gömleğinin kolları bileklerine kadar uzanırdı. Kaftan ve cübbe de giyerdi. Gömleğinin ve kaftanının etekleri baldırının ortasına kadar uzanırdı. Fakat hiçbir zaman topukları aşağı inmezlerdi. İbn-i Ömer der ki "Ben kaftanımı uzatmıştım. Peygamber görünce dedi ki "Ey İbn-i Ömer! Elbiseden yere dokunan (değen) her şey ateştedir." Buharı de Ebu Hüreyre'den şunu rivayet eder: "Topukları aşağı geçen elbiseler ateştedirler."

Tabaranînin kaydettiği bir hadise göre "Mümin elbiseleri baldırlarının yarasına kadar uzar. Baldıkların yarısı ile topuklara kadar inmesinde de bir beis yoktur. Fakat daha aşağı uzanan ateştedir."

Buhari'nin Ebu Hüreyre'den rivayetine göre; Allah'ın Resulü şöyle buyurdu: "Bir zamanlar bir kişi (Karun) üst üste giyinmiş elbiselerle ve saçlarını uzatmış bir halde yürürken gurura kapılmış (kendini beğenmiş) idi. Onu Cenab-ı Hak yerin dibine geçirdi. Kıyamete kadar bu düşüş devam edecektir." Ebu Davud ve Tabaranînin kayettikleri bir hadiste "Sizden öncekilerden biri bir elbise giyinmişti. O elbise ile kibirlendi. Allah ona baktı da gazap etti ve onu yakalaması için yere emretti." Bu azap uyarısında kadın-erkek farkı yoktur. Ümm-i Seleme soruyor: Kadınların ettekleri nasıl olacak diye. Peygamber cevap verdi:

- Kadınlar eteklerini bir karış uzatırlar. Ümmüseleme:

- Ayakları açık kalır. Peygamber:

- Öyle ise bir zira uzatırlar.

Bu hadis-i şeriflerin hulasası şu: Erkeklerin bir müstehap hali vardır. Müstehap olma hali, eteklerini baldırlarının yarısına kadar uzatmalarıdır. Caiz olma hali ise o da topuklarına kadar indirmeleridir. Kadınlar da böyle; onların müstehab hali, erkeklerden bir karış fazla uzatmalarıdır. Caiz olma hali ise, bir zira (bir arşın) fazla uzatmalarıdır. Kadınların erkeklerden fazla uzatmaları tesettür içindir. Çünkü, kadınların bedenlerinin küllüsü avrettir. Yüz ve elleri müstesna. (Mevahib-i Ledünniyye ve Zadülmaad).

Elbiseleri haddından fazla uzun yapmak bidattır, günahtır. Çünkü, bu, kibir ve gurur halidir ve aynı zamanda bir israftır. Don giyinmek, sünnettir. Erkekler için de kadınlar için de. Avret yerlerini örtme yönünden çok güzeldir. Donu ilk önce Hz. İbrahim giyinmiştir. Rivayete göre; Cenab-ı Hak Hz. İbrahim'i dost edindikten sonra, ona avret yerlerini yeryüzünden setret (gizle) diye vahyetmiştir. Peygamberimiz; her elbiseden bir kat edinirdi, ama, dondan iki kat bulundururdu. Biri yıkandığı zaman diğerini giyerdi. Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin donlarıyla suya girerlerdi. Su içindekilerden avret yerlerini örtmek için.

Bir hikâye:

Ahmed b. Hanbel anlatıyor: Birgün bir tolukla beraberdim. Soyunuyoralar ve anadan uryan suya giriyorlardı. Ben ise, Allah Resulü'nün: "Allah ve Resulüne iman eden peştemalsız hamama girmesinler" şeklindeki haberini uyguladım da tamamen soyunmadım. O gece rüyamda biri bana: "Müjde Ya Ahmed! Sünnete uyduğundan Allah senin günahlarını mağfiret etti.." dedi. "Sen kimsin" diye sordum. "Ben cebrailim" dedi. Ve ilave etti; Allah seni imam (önder) tayin etti.

Sarık bağlamak hilim ve vekardır. Yukarıda da gördüğümüz gibi, Efendimiz siyah sarık da sarmıştır. Sarık bağlayan sarığının ucunu iki omuzları arasından asar. Bu da müstehab bir sünnettir. Asılan kısmın boyun hakkında ihtilah vaki olmuştur. Bir karıştan tutun da oturma yerine ininceye kadar uzanabileceğini söyliyenler vardır. İbn-i Şeybe Hz. Ali'den rivayet ettiğine göre: Hz. Ali diyor ki:

 

"Allah'ın Resulü benim başıma sarık sardı. Ucunu da omuzuma astı ve şöyle dedi: Allah Teâlâ tarafından, Bedir ve Hüseyn günlerinde gönderilen meleklerin başları bu şekildeki sarıklarla sarıklı idiler. Sarık Müslümanlarla müşrikler arasında bir alamet-i farıkadır."

Başına, kefereye mahsus olmayan ve adetlerinden bulunmayan fes veya takke gibi bir şey giyinmesinde beis yoktur. Renginin siyah olması müstehabtır. Yamalı sert elbise giyinmek İslamın sünnetlerindendir. Şehvetler mubah şeylerden sirayet eder endişesiyle İslam uleması ince elbise giyinmeyi hoş görmemişlerdir. "Kimin elbisesi ince olursa, dini de ince olur" diye haber varid olmuştur. Sert elbise teri fazla çeker. Kalbi de huşua fazla yanaştırır ve afetlerden daha fazla uzaklaştırır. Başka bir haberde varid olduğuna göre; bir kimsenin güzel ve kıymetli elbise giymeye gücü yettiği halde (sırf Allah rızası için) onu terkederse, Allah ona cennet hullelerinden giyindirir. Avarif kitabında kaydedildiğine göre; güzel ve yumuşak elbise giyinmek, ancak, halini bilen, nefsinin sıfatları hakkında basiretli olan, nefsinin şehevî arzularına hakim olan kimseye doğru olur ve o hüsn-i niyyetiyle Mevlasına mülaki olur.

Yünden örülmüş ve kıldan dokunmuş elbiseler giyinmek peygamberin sünnetidir. Peygamberimiz; yünden elbise giyer ve merkebe binerdi.

Diğer bir haber de şöyle: "Yün elbise giyiniz ki, imanın tadını bulasınız."

Renklerin en sevimlisi beyaz olanıdır. Zira beyaz peygamberlerin ve salihlerin elbisesidir. "Beyaz elbise giyiniz. Zira bu daha temiz, daha hoştur. Ölülerinizi beyazla kefenleyiniz (Tirmizi, Neseî, İbn-i Mace). Çünkü beyazda yaratılışı olduğu gibi muhafaza etmek vardır. Bir şeyin yaratılışını olduğu gibi muhafaza edip değiştirmemek daha güzel ve daha sevimlidir. Ancak, değiştirilmesine izin verilmiş, ve müstehab sayılmış ise, onlar müstesna. Kadınların kına koymaları ve saç boyamaları gibi. Fakat, mesler siyah olmalıdır. Çünkü, Peygamberin mesleri öyle idi. Yeşil renge bakmak gözün nurunu arttırır. Peygamberin yeşil renkli kumaş giyindiği haberde varit olmuştur. Öyle ise yeşil renk elbise giyinmek sünnettir. Erkeklerin sarı ve kırmızı renkli elbiseleri giyinmekten sakınmaları gerekir. Çünkü, Haberde varid olduğuna göre, "Kırmızı elbise giyinmekten sakının. Zira bu şeytanın elbisesidir." Kadınlar için renklerde bir kayıt yoktur. Onlar serbesttirler. Erkekler için kırmızı ve sarı müstesna diğer bütün renkler caizdir. Hadiste varid oldu: "Allah, kulunun üzerinde nimetini eserini görmeyi sever." (Camiüssağır ve Tirmizi). Yani Cenab-ı Hak kuluna dünya nimetlerinden bir nimet verirse, onu kendinde izhar etsin, haline uygun güzel ve temiz elbiseler giyinsin. Lakin niyeti sadece Allah'ın nimetini göstermek ve varlıklı olduğunu ilan etmek olacaktır. Olacaktır ki, fakir fukara ondan sadaka ve zekât isteyebilsinler. Ulemanın da kendilerini tanıtacak bir alamete sahip olamları güzeldir. Halk bilsin de onlardan fetva sorsun..

Zengin olmasıyla beraber, müstamel elbise giyinmesi tevazudandır.

Bir hikâye:

Emevî halifelerinden Ömer b. Abdulaziz'in Sâlim adında bir kölesi vardı. Halife Ömer'e bir gömlek getirdi. Fiatı dört dirhem idi. Halife gömleğe elini sürdü ve şöyle dedi: Korkuyorum ki, bana bunun yumuşaklığından sorarlar. Köle ağladı ve şöyle dedi: Ey Benim Efendim! Siz halife olmadan önce kırk altuna satın alınan gömlekler giyerdiniz. Şimdi ise, gömleğin sertini istiyorsunuz. Halife Ömer: "Ya Salim! Ben neye ulaştım ise, ondan daha üstününü istedim. Şimdi halife oldum. Bunun üstünde de cennetten başka bir şey yoktur. İşte  şimdi nefsimin arzularını terk etmek suretiyle cennete kavuşmak istiyorum."

Köhnelikde, güzellikde ve lüks olmada şöhret derecesine varan elbiseleri giyinmek mekruhtur.  Kişinin elbisesi, o beldedeki akran ve emsalinin sevviyesinde olmalıdır. Ne çok lüks olacak ne de çok köhne olacak. Çünkü bu iki halden her biri, insanları onun hakkında gıybet etmelerine ve günaha girmelerine sürükler. Çünkü, Haberde varid olduğuna göre "Bir kimse dünyada şöhret elbisesini giyinirse, Ahirette Allah ona zillet elbisesini giyindirir."

Tenvir kitabında şöhret elbisesi şu şekilde anlatılır: Giyilmesi helal olmayan elbiseler, erkekler için ipek elbiseler, fakir fukaraya karşı kibirlenmek, böbürlenmek maksadıyla giyilen elbiseler, insanları güldürmek için maskaralık yapmak üzere giyilen elbiseler, züht ve takva taslamak üzere giyilen elbiseler..

Camiülfetava'da zikredildiğine göre; Allah Resulü, kibre götüren ve tahkir edilmeye sebep olan elbiseleri giyinmekten nehyetmiştir. Soruldu: "Elbise hususunda ölçüyü kaçıranlar, yani kötü örnek olanların fesatlarını ortadan kaldırmak maksadıyla bölgeden sürümleri gerekir mi?" Cevap: "Evet, zararlarını gidermek için onları sürmek, meşru ölçüleri ve diyaneti korumak için iyi bir detbirdir. Aynı zamanda hapisleri temiz insanlardan ayıklamaktır. Elbise giyinmekle niyyet ve maksadı ne olmalıdır? Bedendeki avret ve edep yerlerini setretmesini, bedeninin sıcak ve soğuğa karşı korumasını, ehl-i İslamın meveddet ve mahabetini celbetmek için süslenmesini niyyet edecektir. Yoksa nefsinin arzularını değil. İyi niyetle giyilen elbiseler aklı kirlerden temizler, nefsi tazkiye eder ve ruhu aydınlatır. Çünkü, setr-i avret namazın sıhhatının şartlarındandır. Müminlerle sevişmek ve Allah rızası için, müslümanlara güzel gözükmek İslamın tasvip ve tavsiye ettiği şeylerdendir. Bu maksatla giyilmiş elbiseler Allah için giyilmiştir.

Elbiseleri giyinmede sağdan başlar, çıkarmada ise soldan başlar. Allah Resulü öyle yaparmış. Elbiselerini giyinirken kendisine takva libasını giyindirmesi için Mevlasına dua eder, Besmele ile giyinir. Haberde varid oldu: "Cinler, insanların elbise ve eşyalarından faydalanırlar. Kim yeni bir elbise veya gömlek giyinirse, Allah'ın ismini zikretsin; besmele çeksin. Zira besmele o elbiseler için bir mühürdür. Artık şeytan ona dokunamaz.

Yeni elbise alırsan onu cuma günü giyilmelidir. Çünkü cuma günü haftanın efendisidir. Ev taşımasını da cuma gecesi yapması uygun olur. Bir mümin kardeşinin yeni bir elbise giyindiğini görünce şöyle dua etmeli: "Cedid (taze) giyin, övgü içinde yaşa ve şehit olarak öl"!

Donundan önce gömleğini giyinmesi peygamberlerin sünnetidir. Donunu (kilotunu) oturarak giyinmelidir ki, insanlar arasında nefret kazanmasın ve afete uğramasın.

Hikâye:

Tasavvuf ehlinden birinin komşusunun eşyası çalınmış. Bu zat demiş ki, bunun zararını benim ödemem lazım. Çünkü benim günahımın yüzünden olmuştur bu. Çünkü ben, dün donumu ayakda giyindim. (Vasayayi Kudsiyye).

Hz. Aliden de şöyle rivayet ederler: "Bazı hadise ve olayların zuhurunda, teaccüb ederek dermiş ki, ben donumu ayakta giyinmedim, ben koyunların arasını açmadım (kesmedim),ben kalem yunkalarını çiğnemedim, o halde bu bela bana nereden isabat etti. (Şerh-i Şira)

 

Bir elbise eskidiği zaman onu çıkartıp atmamalı, yamalayıp bir müddet daha giyinmelidir. Çünkü Peygamber (S.A.) Hz. Aişe'ye hitaben: "Elbiseyi yamamadan başka bir elbise isteme"! (Şiratülislam)

Müstamel elbiselerini satmamalı, Allah'ın hıfzında olması için bir fakire vermelidir. Birkat elbisesi olmalıdır. İki kat olursa birini fakire vermelidir.

Bir hikâye:

Bağdat camii cematinden bir kişi yaz-kış tek bir elbise giyinirmiş. Bu halinden sorulmuş. Cevaben demiş ki, Ben kat kat elbiseye sahiptim. Çok elbise giyinmeye haristim. Bir gece rüya gördüm, cennete girdim bir fukara topluluğunun bir sofra etrafında toplanmış olduklarını gördüm. Ben de oraya oturmak istedim. Fakat, bir takım melekler geldi ve beni tutup oradan kaldırdılar ve dediler ki; bunların bir kat elbiseleri var senin ise iki gömleğin vardı. Binaenlaeyh, onlarla oturamazsın. Uyandım ve bir kat elbiseden fazla giyinmiyeceğime nazrettim. (Şerh-i Şiratül İslam)

Elbiselerini çıkardığı zaman onları dürer. Şeytanlar giyinmesin diye. Elbiseler sahibine şöyle dermiş: Beni geceleri dürmek ve şeytandan korumakla zinetlendir ve süslendir ki, ben de gündüzleri seni süslendiririm. Sade elbise giyinmeli, çok nakışlı elbiselerden sakınmalıdır. (Şiratül İslam)

İpek elbise:

Erkek ipek giyemez. Peygamber (S.A.) şöyle buyudu: "Bir kimse dünyada ipek elbise giyinirse ahirette onu giyinemez". (Müttefekun aleyh)

Ahmed b. Hanbel Tirmizi ve Neseî Ebu Musa'dan rivayet ediyorlar; Allah Resulü buyurdu ki: "Altın ile ipek ümmetimin kadınlarına helal, erkeklerine haram kılındı". Hz. Ali'den rivayet edilen bir hadiste de: "Peygambere ipekli bir kaftan hediye edilmişti". Bana gönderdi ben de onu giyindim (görünce) yüzünde gazap emaresi gördüm. Bana : "Giyesin diye göndermedim, gönderdim ki onu başörtüsü halinde kesip kadınlar arasında pay edesin" (Müttefekun aleyh). Enes b. Malik rivayet eder ve der ki;

"Ben Peygamber'in kerimesi Ümmügülsüm'ün üzerinde ipek bir hırka giyinmiş olduğunu gördüm". (Buhari Neseî Ebu Davud). Hz. Ömer rivayet eder:

"Allah'ın Resulü ipek giyinmekten nehyetmiştir. Ancak parmaklarını kaldırarak şu kadarı müstesna". (Müttefekun Aleyh)

"Ümmetimden bir takım kavimler olacak ki: onlar zinayı ipek giyinmeyi, şarap içmeyi, ve çalgı çalmayı helal görecekler. Bunlar kıyamete kadar maymunlaşır ve domuzlaşırlar" (Ebu Davud, Buhari bazı bazı farklarla).

İbn-i Ebiddünya'nın Ebu Hüreyre'den merfuen rinayet ettiği bir hadiste; Peygamber: "Bu ümmetten bir kavim maymunlaşır ve domuzlaşırlar." Sordular Ya Resulallah! Bunlar Kelime-i şehadet getirmiyorlar mı? Efendimiz cevap verdi: "Evet onlar oruç da tutar, namaz da kılar, hacca da giderler." Peki bunların bu hali ne diye sordular?! Allah'ın Resulü şu cevabı verdi:

 

"Onlar; çalgı çalar, tefe vurur, şarkıcı kadınlar dinler, içki sofralarında ve oyun başlarında geceyi geçirirler. Fakat, sabaha maymunlaşmış olarak çıkarlar." (Neylülavtar/Kitabülmelahi).

Şu umumi bilgilerden sonra, hulasa şeklinde fıkhî yönüne müracaat ederek, Mülteka'nın "İstihsan ve kerahet" bahsinde mevzu ile ilgili faslı izahlı tercüme edip bu bahsi bitirmek istiyoruz:

"Elbise konusunda birkısım var ki; farzdır. Bu da avret ve edep yerlerini örtecek, vücudu sıcağa ve soğuğa karşı koruyacak miktardır. Evla olan elbisenin pamuktan veya ketenden olup iyi ile kötü arasında bir halde olmasıdır. Yani ne çok lüks olacak, ne de çok köhne olacak. Çok lüks olursa kibir getirir. Çok köhne de olursa hakaret maruz kalır. "Öyle elbise giyi ki, ne kendini bilmezler seni hor görsün ne de fakihler seni ayıplasın" denmektedir.

Elbiseden bir kısım da vardır ki, müstehabtır. Bu da farz miktarından ziyada olup zinet ittihaz etmek ve Allh'ın verdiği nimetleri izhar etmek maksadına matuf olanıdır.

Birkısmı da mubahtır. Bu da cuma, bayram günlerinde, çalım satma caka yapmak için giyilen elbiselerdir. Bu hal bazı yoksulların kinini celbeder ve onlarda nefret ve düşmanlık uyandırır.

Elbisenin beyaz veya siyah renkte olması sünnet-i seniyyeye uygundur. Sarıkta sünnet olan sarığın ucunun iki omuzu arasına sarkmasıdır. Bir kavle göre, sırtının yarısına kadar diğer bir kavle göre de oturduğu yere kadar uzanmalıdır.

Kadınlar için ipek kumaş giyinmeleri helaldır. Fakat erkekler için haramdır. Ancak, dört parmak miktarı işlemeler olmasında bir beis yoktur. Keza uzatmaları veya saçakları, kenarları ipek olan elbiseleri giyinmede de beis yoktur. Savaş meydanlarında erkeklerin ipekli elbise giyinmeleri de caizdir." (Mülteka ve hasiyeleri).

"Bir kimsenin haram olan maldan veya aldatma veyahut da hiyanet veya gasb yoluyle elde ettiği maldan elbise giyinmesi haramdır.

Peygamber (S. A.) şöyle buyurur:

"O kimsenin Allah, oruç ve namazını kabul etmez ki, o, haramdan bir çar veya bir gömlek giyinmiştir. Onları kendinden uzaklaştırıncaya kadar, bu kabul etmeme devam eder." (Mezahib-i Arbaa).

Keza, kibirlenme, gururlanma veya kendini beğenme maksadıyla giyilen elbiseler de haramdır. (Aynı kitap).

Hulasa:

İslamın giyim ve kuşam hakkındaki öğüt ve talimatını, ölçü ve keyfiyetini özliyecek olursak:

İslâm, makbul bir din olup insanın ferdî, ailevî ve toplumsal hayatına tıpatıp uyduğundan ve herşeye kadir olan, insanı yaratıp onun ruh ve beden yapısını, hal ve atisini en ince noktalarına kadar bilen gören ve nihayet mutlak hakîm olan Allah tarafından gönderilen bir nizam olduğuna şaşması ve sapması, ayıp ve kusuru, eksik ve gediği, ıfrat ve tefriti olmayan bir din ve bir kanun-i ilâhîdir. Ve böyle oluşunun delil ve şahitleri, emare ve alametleri getirdiği her meselede kendini göstermektedir.

 

İşte getirdiği meselelerden biri de giyim ve kuşamla ilgilidir. Görüldüğü üzere, ıfrat ve tefrit yok. Yani aşırılık yok. Her şeyde vasat ve itidal var. Ne diyor İslam? "Erkek-kadın elbiselerini ne haddinden uzun yapacak ne de haddinden kısa yapacaktır.İslam'da ne minisi vardır ne maksisi. Ne İspanyol paçası vardır ne de edep yerlerinin yapısını dışa yansıtan dar parçalar vardır.

Erkekler kararsız ve huzursuz; şahsiyetler kaybolmuş, maneviyat ve tarih unutulmuş, yabancı ve süflî modalar, kılık ve kıyafetler hüküm sürüyor. Bakıyorsunuz: Bir gün saçlar uzatılmış, sakal ve bıyıklar kazıtılmış, üstü dar, altı geniş pantolonlar giyilmiş, insana benzer bir hali kalmamış!.. Bir başka gün bakıyorsunuz; acayip sakallar bırakılmış, bedenin en mahrem yerlerini dışa aksettiren dar elbise, dar pantolonlar giyilmiş!..

Kadınlara bakıyorsunuz, onlar daha kararsız, onlar daha huzursuz. Bazen mini etekler giyor, baldır ve bacaklarını cadde ve parklarda sergiliyorlar; Kot pantolon giyiyorlar olmuyor, bol paça pantolon giyiyorlar yine olmuyor, kıravat takıyorlar yine de olmuyor, edep ve avret yerlerinin şeklini dışa yansıtacak ince elbiseler giyiniyorlar yine tatmin olmuyorlar; dudaklarını, tırnaklarını, yüz ve gözlerini boyuyorlar, boyacı çanağı haline geliyor yine mutlu olamıyor; saçlarını acayip ve çeşitli şekil ve kılığa sokuyorlar yine de rahat edip mutlu olamıyorlar ve olmıyacaklardır. Olmalarına da imkân ve ihtimal yoktur. Çünkü, bunlar:

Allah'ın hudutlarını aşmış, kanunlarını hiçe saymışlardır. Dolayısıyla zalim olmuşlardır. İslam her sahaya ait kanunlar, kaideler getirmiş, hudutlar koymuştur. İşte bu hudut ve bu kaideleri aşanlar dünyada sefil, ahirette rezil olan zalimlerdir. Kur"ân: "Kim Allah'ın hududunu tecavüz ederse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir" demiyor mu? (Bakara/229).

Şurası da çok iyi bilinmelidir ki; elbise kılık kıyafet ne benzeri şeyler, ne kadar kaliteli ve yüksek olsalar da insanoğlunu tatmin edip huzura kavuşturamaz. Çünkü, bunlar maddî şeylerdir. İnsan ise yüksek bir himmete sahip ve âli bir makama namzettir. Onu öyle maddî ve âdi şeyler tatmin ve teskin etmez. Onu tatmin edecek ve huzura kavuşturacak tek bir şey vardır o da "Zikrullahtır." Yani Allah'a sağlam bir iman ve sarsılmaz bir tevekkül. Evet, Kur'ân öyle diyor: "..Agâh olun ki, kalpler, gönüller ancak zikrullah ile tatmin olur." (Ra'd/28).

Evet, hakikat bu merkezde iken şu yarım asrın müslümanlarına ne oldu da, bu hale geldiler? Yukarda da söylediğim gibi, elbise hususunda da ölçüyü kaydedip ortayı bulamadılar. Asalet ve şahsiyeti yitirdiler, her gördüğüne heves bağlayıp modaya kendilerini kaptırdılar, başkalarına uydu olup maymunlaştılar. İnsan bir kerre İslamdan ve İslâmî ölçülerden uzaklaştı mı, İslamın ruh ve şuurunu kaybetti mi, artık o insanlığını da kaybeder, hayvanlaşır, maymunlaşır ve domuzlaşır. Erkekler kadınlaşır, kadınlar da erkekleşir. Erkekler sakal ve bıyıklarını tıraş ederek kadınlara, kadınlar da başlarını açarak, saçlarını saçarak ve pantolon giyinerek erkeklere benzerler. Edep ve terbiye duygusunu, namus ve haya perdesini bir tarafa iterek ve atarak, cadde ve sokaklarde, plajlarda, dans evlerinde, diskotek yerlerinde öpüşürler, hayvanlar gibi dürtüşür ve tepişirler...

İşte, İslam bunları böyle anlatırken, gerçek müslümanları bu gibi durumlara düşmekten sakındırır. Ve şöyle buurur:

"Yemin olsun ki, biz cinlerden ve insanlardan (bilahere) cehenneme varacak birçok kimseler yarttık. Onların kalpleri vardır ama, anlamazlar; gözleri vardır ama, görmezler; kulakları vardır ama, duymazlar. İşte bunlar var ya! Hayvanlar gibidirler. Hayır! Bunlar daha sapıktırlar. Ve işte, gafil (ve ahmak) olanlar da bunlardır." (A'raf/179).

Peygamberimiz (S. A.) de bunları da şöyle tasvir eder:

"Siz karış karış, arşın arşın sizden öncekilerin yolunu izleyeceksiniz. O kadar ki, onlar bir keler (bir hayvan, bir haşere) deliğine girecek olsalar siz de onları takip edeceksiniz." Hadis'in ravisı Peygambere sorar:

--Ey Allahın Resulü! Yollarını takip edeceğimiz kimseler yahudi ve hıristiyanlar mıdır? Peygamber:

--Başka kim olacaktır. Peygamber ilave etti:

--Onlardan biri karısıyla yolda cinsi münasebette bulunsa, siz de taklid edeceksiniz." (Camiüssağır, Hanbel, İbn-i Mace, Beyhekı..)

Gelecek vuku bulacak bu korkunç ve son drece çirkin olan bu hareketleri Peygamberimiz'in haber vermesi, müminleri uyarma ve çok dikkatli olmalarını sağlama gayesine ma'tuftur. Keza, Peygamber buyurdu:

"Bir kimse bir millete benzerse o onlardandır" (Fethülkebir).

Beyhekî Hz. Enes'ten rivayet ettiği şu hasisi kaydediyor:

"Benim ümmetim şu beş şeyi helal kılarsa, onlar harap olmayı (yıkılmayı) hak etmişlerdir: Aralarında lanetleşme zahir olduğu, içki içtikleri, ipek giyindikleri, şarkıcı kadınlar edindikleri ve erkeklerin erkeklerle, kadınların da kadınlarla yetindikleri zaman."

Buharî Tirmizi, Ebu Davud, Neseî İbn-i Abbastan rivayet ediyorlar.

"Allah'ın Resulü Kadınlara benziyen erkeklere, erkeklere benzeyen kadınlara lanet etti."

Ebu Davud, Neseî, İbn-i Mace ve sairenin rivayeti:

"Allah'ın Resulü Kadın elbisesi giyen erkeğe, erkek elbisesi giyinen kadına lanet etti."

Neseî ve Bezzar İbn-i Ömer'den rivayet ediyorlar; Peygamber buyurdu:

"Üç kimse cennete giremez: Anasına babasına asi gelen, deyyüs (yani karısını erkeklerden kıskanmayan), kadınlara benzeyen erkek."

Kadınların kokular sürünüp çarşıya, pazarda gezmeleri günahtır, haramdır. Eve dönünceye kadar kimlere kendisini göstermiş ve baktırmış ise onlarla zina etmiş gibidir. Ebu Davud ve Tirmizi'nin Ebu Musa'dan rivayeti: "(Harama) bakan her göz zina edicidir. Kadın koku sürünüp erkeklerin (bulundukları ve) oturdukları yerlere uğrar (ve oralardan geçerse) şöyle şöyle olur; yani onlarla zina edicidir."

Hatta kadınların kokular sürünerek, süslü püslü elbiseler giyinerek cami ve mescidlere bile gitmeleri yasak edilmiştir. İbn-i Mace Hz. Aişe'den rivayet eder; Peygamber (S. A.) buyurdu:

"Ey insanlar! Kadınlarınızı süslü ve çalımlı bir şekilde mescide gelmelerini menediniz. Çünkü, İsrail Oğulları hanımlarını o şekilde camilere gelmekten menetmedikleri için melun oldular" (Bu altı hadis, Terğib ve Terhib'den).

Kadın, müstesna olan yerleri bir tarafa, bedeninin tümünü örtecektir. Açamaz, açması haramdır. Kendisine de haramdır, bakanlara da haramdır. Hem öyle elbise giyinmeli ki; her tarafını örtecek genişlikte aksettirmiyecek kalınlıkta olmalıdır. Yarım yamalak elbise giyinenler, yarı giyinmiş, yarı çıplak olanlar ve hareketleriyle de erkekleri tahrik eden kadınlar günahkârdırlar hatta melundurlar. Cennet kokusunu da bulamazlar. Müslim'in Ebu Hüreyre'den rivayet ettiği bir hadiste, Peygamber buyurdu:

"İki sınıf insan var ki bunlar cehennemliktir. Fakat ben bunları görmedim. Bunlardan biri bir kavim ki, beraberlerinde sığırkuyrukları gibi, kamçılar vardır. Onlarla insanlara vururlar. Diğeri de birtakım kadınlardır ki, giyinmişlerdir (fakat) çıplaktırlar. (Erkekleri) meylettirici, kendileri de erkeklere meyledicidirler. Başları da mail devenin hörgücü gibidir. Bunlar cennete giremezler ve cennet kokusu alamazlar. Halbuki cennetin kokusu şu ve şu mesafeden alınır."

 

İSLAM’DA SAKAL VE KILIK-KIYAFET - CEMALEDDİN BİN REŞİD  رحمة الله عليه


RISALE

ZÄHLER

Heute 949
Insgesamt 4715291
Am meisten 42997
Durchschnitt 1754