12-09-2017
MİLLİYETÇİLİĞİN ZARARLARI
1- "Bencillik" ve "Önyargıcılık":
Milliyetçiliğin en büyük olumsuz etkilerinden biri, değer vermede taassub ve önyargıya sebeb olmasıdır. "Önyargıcılık", ferdi veya grubu gerçeklerden uzaklaştıran ve yargılarında donuk hâle getiren tam duygusal bir eğilimdir.
Genellikle bir ülkedeki Milliyetçilik, diğer halklara önyargılarıyla bakar ve halkı, "kendi küme"sini veya "iç küme"yi yani kendi kavmini sevmeye, övmeye ve "yabancı kümeler" veya "dış kümeler"i yani diğer milletleri küçümseyip düşman bilmeye zorlar.
Bu durum, değer yargılarında kendi kümesinin işlerini büyültmeye ve başkalarının işlerini küçümsemeye sebeb olur.
Milliyetçiliğin bu kendine-tapma ve kendini üstün görmesi, değişik şartlarda değişik şekillerde ortaya çıkıyor. "kavmini üstün görme" "toprakperestlik" ve "ırkçılık" bunları hepsi, Milliyetçiliğin bu dengesiz durumunun çeşitli görünümleridir.
2- Kendini Büyük Görme ve Tarihi Tahrif Etmek:
Vatanperestliğin devâmlı dengesiz bir "kendini büyük görme" durumu vardır. Her zaman diğer halkları küçümsemek yoluyla kendi köklerini güçlendirmek peşindedir. Ünlü sosyolog Walter Lacguer şöyle yazıyor.
"Kendi milletini "büyük", diğerlerini "küçük" saymak, kendi eleştiricilik gücünü ve sorumluluk hissini yitirmek ve insâf tarafına riâyet etmemek, Milliyetçiliğin başta gelen özelliklerindendir. Milliyetçilik, gereği görme gücünü yitirir ve böylece hurafecilik görüşü hâkim olur, topluma."[1]
Kendini büyük gösterebilmek için Milliyetçilik, genel olarak zann, varsayım, ifrât, mübalağa, saçmalama, yanılgı ve kendini övme yoluna başvurur.
Bunların en kötüsü, tarihi tahrif edip asılsız hurâfeleri tarih yerine oturtmasıdır. Bunun nedeni ise tarihsel ve sosyal gerçek-görücülükten korkmaktır.
Will Durrant diyor ki: "XIX. yüzyılda, Milliyetçiliğin çıkması hemen tüm tarihçileri bozdu."[2]
Trouçke, Wfy Zibol, Mahelle Marthen, Macauley, Green, Bangrieft, Weftik önce vatancı idiler, sonra tarihçi. Bütün milliyetçiler, kendi ülkelerini Allah'ın beğendiği, seçtiği yer; diğer tüm ülkeleri kötülük ve vahşet dolu bir yer sayıyorlar.
Milliyetçilik, tarihi öylesine yalanla doldurup taşırmış ki bilginlerden biri, şöyle bir öneride bulundu: "Dünya barışına ulaşabilmek için, dostluk ve ticâri anlaşmalar imzalamak yerine tarihi ortadan kaldırmak lazımdır."
Evet, tarihi tahrif etmek, Milliyetçiliğin büyük yanlışlıklarından birisidir. Bazılarının, bu özelliğin yalnız Milliyetçiliğin aşırı türlerinde olduğunu düşünmeleri mümkündür. Ama bu özellik umuma şâmildir.
Milliyetçiliğin, kendi hakkında bile saçmalamaları, diğerlerini küçümsemesi özü itibariyledir. Bunun sebebi malumdur: Halkta yalan da olsa kendi milletiyle övünme hissini icâd etmeksizin, milleti, kendisine taassub edip diğerleri karşısında tavır almaya nasıl sürükleyebilir?!.
3- Kavmiyet Taassubu veya "Cahiliyet Asabiyeti":
Milliyetçilik, insanın inanç, fikir ve şuuruna değil hayvani içgüdülerine dayandığı için, İslâm'ın "cahiliyyet taassubu" diye adlandırdığı "kavmiyet taassubu", kendisinin özelliklerinden ve temellerinden birisidir.
Acaba, bozguncu, kötü ve adi bir ferdin -belli bir ülkeden, veya milletten veya ırktan yahut da dilden olduğu için- iyi, barışçı ve lâyık bir fertten üstün tutulmasından daha kötü, daha mantıksız ve insanlık dışı bir iş var mıdır, dünyada?
Milliyetçilik, -amel, takva, sorumluluk hissi ve görüş açılarından başkalarından hiçbir üstünlüğü olmaksızın- sadece özel bir millete ve ırka bağlı olduğu için, "üstün" veya "değersiz", "kendi küme"den veya "yabancı" diye iki gruba ayırıyor, insanları.
"Milliyet" hissi kuvvetlendirildikçe, kavmiyet taasubu, câhiliyet asabiyeti de şiddetlenir ve insanın görüşü milliyet dört duvarından öteye geçemez; akli değerlendirme ve yargı ile değil, duygusal bir şekilde, "vatan" ile ilgili olan herşeyi savunur ve vatanın dışında olan şeyleri ise "yabancı" ve "değersiz" sayar. Hakkı değil, kendi kümesini savunur.
İşte İslâm'ın kınadığı "câhiliyet asabiyet"i bundan ibarettir. Milliyetçilik, bu "asabiyet"i, insanlık dışı "kabile düzeni"nden almıştır; ve bunu daha tehlikeli bir şekle getirmiştir.
Herhangi biri, tesâdüfen falanca ülkede doğduğu için, diğerlerini önemsemiyor ve düşman biliyor. Bir insan yalnız Avrupa'da doğduğu ve beyaz derili olduğundan, başkalarını küçümsüyor; siyah derililere tecavüzü, onları yağmalamayı ve vatandaşlarına karşı kullandığı bir hakk biliyor kendisi için. Hatta Einstein gibi dünyaca ünlü bir dâhi, yahudi olduğu için Almanyalı nefret ediyor ondan. Bir Almanyalının Almanyalı olması, bir Fransalının Fransalı olması, herkesten nefret etme hakkını veriyor onlara!
4- Milliyetçilik, "Irkperestliğe" Sebeb Olur:
Milliyetçilik, muhakkak ırkperestliğe ve ırk asabiyetine yol açar; bu, kaçınılmazdır.
Milliyetçilik, birliği, belli bir grubun belli bir yerde yaşaması temeli üzerine kurmak istediği için, kendilerine "siz şöylesiniz, böylesiniz" demeksiniz o grubu bir "özerk birim" hâline getiremez. Meselâ, yalnızca İranlı veya Türk oldukları için başkalarından üstün ve faziletli olduklarını, İranlıların ve Türklerin kafalarına işleyebilmek için, dâima onları birtakım asılsız şeylerle medhetmelidir. Bu ise, komşu ülkelerde ve halklarda da aynı hissi icâd eder, böylece ırk taassubu birbirlerinin aleyhinde alevlenmeye başlar.
Milliyetçi duygular tarihte her zaman ırkçılığa sebeb olmuştur. Yunanlılar, uygarlıklarının en görkemli döneminde bile Yunanlı olmayanları "barbar" diye adlandırıyorlardı. Aristo şöyle diyor: "Barbar'ın Yunanlılara köle olmasını, tabiat istemiştir." Bir "dini birim"den daha çok bir "milli birim" olan yahudiler, kendilerini Allah'ın seçtiği insanlar biliyorlar. Romalılar, en yüksek uygarlık dönemlerinde yerküresinde yalnız üç millet bulunduğuna inanıyorlardı. Bunlar, Romalılar, onlar ile antlaşma yapanlar ve vahşiler idi.
5- Milliyetçilik, İstilâcılığa ve Sömürge Edinmeğe Sebeb Olur:
İstilâcılık ve sömürge edinmenin üç faktörü vardır:
1- Şiddetli taassub,
2- Kendini başkalarından üstün görmek,
3- Bencillik, (sadece kendi maddi ve siyâsi çıkarlarını düşünme hâli).
Maalesef Milliyetçilik bunların her üçüne de sahiptir. Bu yüzden tarih boyunca her zaman istilâcılığa ve sömürge edinmelere yol açmıştır.
Milliyetçilik, milletler arasındaki tecâvüzlerin ve savaşın zeminidir. Her ülke yalnız kendi çıkarlarını düşündüğü ve kendisini başkalarına tahakküm etmeye lâyık ve haklı gördüğü zaman, ister-istemez çekişmeler, savaşlar ve sömürge edinmeler devâm edecektir.
Bazıları, yalnız aşırı Milliyetçiliğin böyle olduğunu düşünürler. Fakat tarih, Milliyetçiliğin iyi olanı ve iyi olmayanı olmadığını ve sonunda her milliyetçiliğin şovenizm'e sebeb olduğunu öğretmiştir, bize.
Bazıları, vatanperestliğin ve ırkçılığın taassub icâd edip istilâcılığa sebeb olduğu gibi din ve ideoloji de aynı şeylere sebeb olabilir diye düşünebilirler. Ne var ki bunu düşünenler, çok açık olduğu halde ince bir noktayı görmezlikten geliyorlar.
Evet, her din ve ideoloji taassub icâd edip kendisini diğer ideolojilerden üstün sayar. Fakat toprak veya kan esasına değil, fikir ve akıl esasına dayalı olduğu için, bilimsel çatışmalar ve çekişmelerle sonuçlanabilir. "İnanç" bilimsel şekilde kanıtlanırsa veya yeterli câzibeye (çekim) sâhip olursa, hiçbir zorlama, baskı olmaksızın bütün insanların kendisine inanabileceği nitelikte bir şeydir. "İnanç" açık bir düzendir. Yabancıları, sömürge veya köle edinmeksizin toplayamaz. "İnanç" yayıldığı zaman, uyrukların hepsi eşit" ve "kardeş" olurlar. Milliyetçilik yayıldığı zaman ise, sömürgeler kurarak emperyalizmle sonuçlanır. Din ve ekolün sunduğu düzen, bütün insanlar içindir. Herkes, siyâh, beyaz, doğulu ve batılı o düzeni kabul edebilirler. Fakat Milliyetçilik, mustazaf milletleri köle ve sömürge etmeksizin asla yayılamaz. "Arya" ırkından olan biri, hiçbir zaman "Sami" ırkından olamaz. Türkiye sömürge edilmeksizin İran olamaz. Oysa ki Mısır, Irak ve İran İslâm'ı kabul ettiler ve sömürge edinme adında herhangi bir meseleyle karşılaşmadılar.
"İnanç", akıl ve düşünce ile ilgili olduğu için tebliğ ve irşâd yolu ile yayılabilir. Nitekim İslâm, tüccarlar ve dervişler aracılığıyla Asya'nın ve Afrika'nın en uzak noktalarına kadar yayıldı.[3] Ama Milliyetçilik, fikri bir temele değil, ırk ve coğrafya temeline dayalı olduğu için diğerlerini sömürge edinmeksizin yayılamaz.
Geçen bölümlerde de değindiğimiz gibi, vahşi batı sömürgeciliğinin 19. yüzyılda üçünücü dünya ülkelerine tecâvüz etmesi, bizzât Milliyetçilik duygularından ve taasublarından kaynaklanmıştı. Yıkıcı dünya savaşları, Nagazaki ve Hiroşima fâciaları ve insanlık tarihini kana bulayan diğer yüzlerce savaş, Milliyetçiliğin "istilâcılığı"na en iyi belgedir.
Evet, toprak genişletme arzusunu ve tecâvüzü doğuran, milli duygulardır. Milliyetçilik, emperyalizm'in kaynağıdır. Milliyetçilik, zayıf milletlere tecâvüz ederek kendi gayr-i meşru isteklerini, "milli menfaatler" adına başkalarına zorla kabul ettirmeye çalışır.
6- İnsanın Fikir Ufkunu Daraltıyor:
Milliyetçilik, iki yönden fikir ufkunu sınırlıyor, daraltıyor.
a-) Milliyetçi birisi, bütün insanları düşünüp onlara irşâd ve yardımda bulunmak yerine, yalnızca "vatandaşlarını" düşünüp düşünce ışıklarını, çerçeve içine alır ve duvara mıhlar.
b-) İnanç, maneviyat, fikir ve ruh derinlikleri yerine, toprak, kan ve ırk'ı düşünür.
Milliyetçiler, duyguların kölesidirler. Milliyetçilik, "inanç" ve "ekol"ün aksine "akıl", "fikir" ve "şuur"a değil, duygulara dayalı olduğu için "akıl" ve "fikr"i duyguların hizmetine alır. Bunun karşısında, "inanç" ve "ideoloji" akıl ve fikre dayalı olduğu için "sorumluluk" hissini icâd ederek, duyguları "akıl" ve "fikir" hizmetinde seferber eder.
İSLAM VE MİLLİYETÇİLİK - CEMALEDDİN BİN REŞİD رحمة الله عليه
[1] Walter Lacguer: Communism and Nationalism in "The Middle East", London, 1950 p8
Heute | 2687 |
Insgesamt | 4690855 |
Am meisten | 42997 |
Durchschnitt | 1753 |