12-09-2017
MÜSLÜMAN VE TERÖR YASASI
Önce müslümanı târif edelim:
Müslüman o kimsedir ki;
a) Akidesiyle,
b) Amel ve ibadetiyle,
c) Niyyet ve gayesiyle,
d) Zühd ve takvasıyle,
e) Edeb ve hayasıyla,
f) Tasavvuf ve tarikatıyla,
g) Anayasası ve bayrağıyla,
h) Ordusu ve savaşıyla,
ı) Ferd ve cemaatıyla.
Hep İslam olacaktır; yani Kur’an ne demiş ise, Sünnet nasıl tatbik etmiş ise, icmâ ve ictihad neyi tavsiye etmiş ise hep onu yapacak, emir ve tavsiye edecek; bunlara ters düşen söz, fiil ve hareketlerden ictinab edecek, onları da red ve inkâr edecektir. Bir başka ifade ile; müslüman o kimsedir ki, ona hangi zaviyeden bakarsanız bakın, hangi yönünü incelerseniz inceleyin hep İslam göreceksiniz!..
Akidesi:
Müslümanın akidesi, yani inancı, Kur’an inancıdır; müslüman, Kur’an’ın "İnan!" dediğine inanır, "İnanma!" dediğine inanmaz! Yani fikir yapısını Kur’an’a göre tanzim eder...
İşte, imanın altı şartı bunun bir ifadesidir. Mü’min şöyle der:
"Ben; Allah’ın varlığına ve birliğine, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret hayatına, kaza ve kadere inandım ve iman ettim! Bütün bunları dilimle ikrar, kalbimle tasdik ediyorum!.." der. Bu hususta yazılmış eserler çoktur.
Ve işte İslam’ın amentüsü budur. Kur’an’ın ruhuna da metnine de uygun olanı budur ve bütün bunlar, Kur’an’ın ayetleriyle sabittir. Herhangi birini inkâr küfürdür; insanı kâfir yapar. Kur’an şöyle der:
"Ey inananlar! Allah’a, O’nun Peygamberi’ne, Peygamberi’ne indirdiği Kitab’a ve daha önce indirdiği kitaba iman ediniz! Kim; Allah’ı, meleklerini, kitablarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, o, uzak bir sapıklıkla sapıtmıştır." (Nisa, 136)
"Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Zira Allah, herşeyi bilen ve her işinde hikmetli olandır." (İnsan, 30)
İbadet:
Müslümanın ibadeti de Kur’an ibadetidir. Bu mevzudaki emir ve tavsiyelerini Kur’an’dan alır. İslam’ın beş şartı bu mevzuun başında gelir; namaz, oruç, hacc, zekât ve Kelime-i Şehadet getirmek bu cümledendir. Bunlar hep Kur’an ayetlerine dayanır. Bunlardan birini dahi inkâr, insanı dinden çıkarır. Bu babda yazılmış yüzlerce fıkıh kitapları da vardır.
Niyyet ve gaye:
Müslüman o kimsedir ki, akide ve ibadetinde maksad ve gayesi, hedef ve niyyeti sadece Allah’ın rızasıdır; zikri ve fikri budur ve bundan ibarettir. O, Allah için inanır, Allah için amel eder, Allah için konuşur, Allah için dinler; Allah için çalışır, Allah için harcar, Allah için verir, Allah için alır...
Hülâsa:
Müslüman o kimsedir ki, onun niyyeti halis, ameli salihtir.
Kur’an şöyle der:
"Doğrusu, kim bütün varlığını Allah’a teslim ederse ve yaptığı iş de güzel olursa, onun ücreti Rabb’isinin indindedir. Üstelik o, ne bir korku duyar ve ne de bir üzüntü!" (Bakara, 112)
Zühd ve takva:
Müslüman, aynı zamanda zühd ve takva sahibidir. Dünyaya çalışmayı ihmal etmemekle beraber, ona bel bağlamaz, ona haris olmaz. İşte "Zühd" budur. Takvaya gelince: Müslüman,
her hal ve halükârında Allah’tan korkup hayır ve ibadetlerin büyük ve küçüğüne bakmaz; hepsini yapar. Keza; günahların da büyük ve küçüğüne bakmaz, hepsinden sakınır. İşte genel
manada "Takva" budur. Kur’an şöyle der:
"Allah’ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara; dünyadan da kendi payını unutma! Allah’ın sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsanda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk yapma! Çünkü Allah, bozgunculuk yapanları sevmez." (Kasas, 77)
"... Eğer siz iman edip (takva ehli olarak) gereği gibi Allah’tan sakınırsanız, sizin için büyük bir ecir vardır." (Ali Imran, 179)
Edeb ve haya:
Müslüman o kimsedir ki, onda edeb vardır, onda haya vardır.
O, Kur’an’ın târif ve beyan ettiği edeb ve hayaya sahiptir. Söz, fiil ve hareketlerinde Kur’an’a dayanır, terbiye ve haya yönünden de Peygamber’i örnek alır.
Müslümana edeb ve terbiye veren Allah’tır. Peygamber (s.a.v.) bir hadisinde şöyle buyurur:
"Beni Rabb’im terbiye etti ve ne de güzel terbiye etti!"
Keza; Peygamber’in ahlakı sorulduğunda, Hz. Aişe (r.a.); "Onun ahlakı Kur’an ahlakıdır!" diye cevap vermiştir.
Tasavvuf ve tarikat:
Müslümanın tasavvuf ve tarikatı da Kur’an’ın ruh ve metnine uygundur. Onun takib ettiği yol Kur’an yoludur; sırat-ı müstakim’dir. Kaynağı Kur’an, örneği Peygamber’dir. Gönlü sadık, kalbi temizdir. Allah dostlarını sever ve sayar; yaramazlarını tebliğ ve irşadiyle yarar hale getirmeğe çalışır: Cihadla zikri birleştirir; daima hakkı ve sabrı tavsiye eder ve nihayet sadıklarla beraber olur. Kur’an şöyle der:
"... Onlar hakkı tavsiye ederler, onlar sabrı tavsiye ederler." (Asır, 3)
"... Sadıklarla beraber olunuz!" (Tevbe, 119)
Anayasası ve bayrağı:
Müslüman o kimsedir ki, onun anayasası Kur’an, bayrağı Tevhid’dir; değer ölçüsü Allah’ın kitabıdır. Hayatın her şeyini, kanun ve nizamını, emir ve talimatını hep Kur’an’dan alır.
Yukarıda da görüldüğü üzere, onun akidesi, ibadeti, zühd ve takvası, tarikat ve tasavvufu, günlük ve gecelik işleri, ferd ve cemaat işleri, tâlim ve terbiye işleri, aile ve siyaset işleri, devletinin kuruluş ve icraat işleri, hukuk ve ahlak işleri hep Kur’an anayasasına bağlıdır.
Bayrağı ise, Kelime-i Tevhid’dir yani, Allah’ın birliğinden, Hz. Muhammed’in Peygamberliğinden bahseden "La ilahe illallah Muhammedün Resulullah" yazılı olan bayraktır.
İşte; müslüman ancak böyle bir bayrak altında yaşar ve ancak böyle bir bayrak altında huzur bulur...
Ordusu ve savaşı:
Müslümanın ve müslüman devletin ordusu, Kur’an’ın emri üzere oluşan bir kuruluştur. Her müslüman, bu ilahî ordunun bir eri ve bir neferidir. Ve bu arada yaş bahis mevzuu değildir.
Tabir caizse, yediden yetmişe her müslüman askerdir. Görevi ise, hakkı ikame, adaleti tesisdir; hatayı tashih, noksanı ikmaldır; emniyeti sağlama, korkuyu izaledir, canileri ve mütecavizleri tecziyedir; huzur ve sükunu sağlama; cehlin karanlığını giderme; kalbleri ve kafaları Kur’an nuruyla aydınlatma; ve bir kelime ile "İ’la-i Kelimetullah"dır. Yani, Allah’ın dinini hâkim kılıp, yeryüzünde fitne ve fesadın kökünü kurutmadır.
Keza; müslüman o kimsedir ki, onun savaşı, Kur’an hakikatlerini duyurmak için, İslam tebliğatını ulaştırmak için ve dolayısıyle İslam’ın nurunu ve İslam medeniyetini yaymak için ortadaki engelleri bertaraf etmek içindir. Elhasıl: Silaha sarılmanın gayesi; adam öldürmek, mal kaçırmak, toprak kazanmak değil, içteki sükuneti sağlamak, Kur’an’ın tâlimat ve tebliğatını yapmak ve yaymak üzere ortadaki engelleri kaldırmak için müslümanın savaşı vardır. Bunu da Kur’an emrettiği için, Kur’an’da Allah emrettiği için, yapmadığı taktirde Rabb’isi tarafından sorulacağı için yapar ve yapmalıdır. Kur’an şöyle der:
"Yeryüzünden fitne kalkıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar savaşın! Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur." (Bakara, 193)
"Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Bununla Allah’ın düşmanı ve sizin düşmanlarınızı ve bunların dışında sizlerin bilmeyip Allah’ın bildiği düşmanları korkutup caydıracaksınız..." (Enfal, 60)
Ferd ve Cemaatı:
Müslüman o kimsedir ki; onun ferdi de onun cemaatı da İslam’dır; Kur’an’a dayanır; emir ve talimatını, kanun ve nizamını tavır ve hareketini İslam’dan alır, Kur’an’dan alır ve
nihayet Allah’tan alır. Yani, müslümanın ferdi de cemaatı da ilâhîdir; vahye dayanır. Dolayısıyle müslümanın ferdi de cemaatı da nizamıdır, nizama bağlıdır: Ahlakîdir, hukukîdir;
İslam hukukuna bağlıdır...
Müslüman ve Terör Yasası:
Şimdi başa dönelim ve müslümanın terör yasasiyle bir alakası olup olmadığını soralım ve diyelim ki, müslümanın terörle ve terör yasasıyla ne ilgisi vardır? Ve bu, akı kara, karayı ak göstermek değil midir, karanlığı nur, nuru karanlık göstermek değil midir ve nihayet hakkı batıl, batılı hak göstermek değil midir?..
Ve işte müslüman ve işte müslümanın târifi! Müslümanda ve müslümanın tarifinde terörle, anarşi ile en ufak bir şey var mı? Söyleyin ve gösterin bakalım: Müslümanın hangi hali terördür, anarşidir? Imanının şartları mı? İslam’ın şartları mı? Gayesi ve niyyeti mi? Zühd ve takvası mı? Edeb ve hayası mı? Tasavvuf ve tarikat mı? Kur’an anayasası ve bayrağı mı? Ordusu ve savaşı mı ve nihayet ferd ve cemaatı mı?..
Şimdi tekrar söyleyin bakalım ki, müslümanın hangi hali terördür ki, siz kalkacaksınız da ona ceza vereceksiniz?
Hem de katillere, canilere vereceğiniz cezayı vereceksiniz?
Verirken de kılınız kıpırdamıyacak ve vicdanınız sızlamıyacak!
Öyle mi?
Takdir ve tebrik edilmesi gereken bu kişileri terörist damgasiyle damgalıyacaksınız, ağır işkencelere tabi tutacaksınız, te’dib ve tenkid edeceksiniz ve bütün bunlardan sonra da kendinize yine müslüman diyeceksiniz ve musalla taşında da namazınızı kıldıracaksınız? Öyle mi? Kâinatta böyle bir müslümanlık ve böyle bir din yoktur! Yani insanlara kanun yaptıracaksınız da o kanunlarla Peygamber’i, Şeriat’ı, dini ve Kur’an’ı ve netice itibariyle Allah’ı mahkum edeceksiniz ve cezalandıracaksınız? Hem de kim adına?
Bir kendini bilmez adına, bir İslam düşmanı ve bir Allah düşmanı bir fanî adına?!.
Ey DGM’nin savcı ve hâkimleri! Kendinize gelin de bir düşünün: Şah’ları, Mao’ları, Stalin’leri, Lenin’leri ve daha bilmem kimleri bir düşünün, onların akibetlerini bir düşünün:
Onlar da terör kanunları yaptılar ve binlerce insanı mahkum ettiler ve asıp kestiler, nice insanların hayatına kıydılar; nice kadınların dul kalmasına, nice yetimlerin boynu bükük kalmasına ve nice ailelerin sönmesine sebep oldular ve bütün bunları yaparlarken de sizin gibi ahmakları, sizin gibi gafilleri kullandılar ve nihayet kendileri de gitti, onlara uşaklık yapanlar da gitti; M. Kemal da gitti! Ve birgün gelecek siz de gideceksiniz! Ve günümüzün insanı, adı geçenlere ve onlara uşaklık yapanlara nasıl lânet okuyor, tel’in ve takbih ediyorsa yarının insanı da Hübel putuna ve onun uşaklığını yapan sizin gibilere lanet okuyacak, tel’in ve takbih edecektir! Bunda şüpheniz olmasın!..
Kurtuluşun tek bir yolu vardır. O da tevbekâr olup İslam’a, Şeriat’a dönmektir; Allah ve Peygamber’e ve nihayet "İslam Devleti"ne tabi olmaktır.
Müdafaanâme:
Ey savcı ve hâkimler! Sizlere ikaz ve ihtar olmak ve sizlerin mahkum etmek istediğiniz müslümanlar adına aşağıdaki yazıyı dikkatle okumanızı tavsiye ediyorum:
"Ben sizin istediğiniz manada bir kuruluşa bağlı değilim! Ve böyle bir kuruluşa bağlı olmaya tenezzül de etmem, hatta günah sayarım! Zira ben; Allah’a kul, Hz. Muhammed’e ümmetim; anayasam Kur’an, kanunum Şeriat’tır. Bütün mü’minler kardeşimdir ve hepimiz ihya edilen Kur’an devletinin vatandaşıyız. Vatanımız genelde dünya, özelde ise İslam âleminin her parçası ve bu arada Anadolu’dur...
Ve bu, benim inancımın gereğidir. Yani; Allah’a, Kur’an’a ve İslam’a inanmamın bir icabı ve bir şartıdır!..
Binaenaleyh, böyle düşünen bir müslüman, "Terörist" olur mu? Esas terörist, böyle müslümanlara terörist diyenlerdir.
Bir başka ifade ile; Esas terörist Allah’ın mülkünde yaşadığı ve O’nun nimetleriyle barındığı halde O’nun gönderdiği Şeriat’ı ve emrettiği "İslam Devleti"ni kabul etmiyenlerdir. Ve bunlar aynı zamanda mürtedlerdir, münafıklardır; cenazeleri de kılınmaz. Bunlar murdar olmuş birer laşedir, bir çukura atılırlar!"
Yalan ve yanlışımız varsa işte basın! Cevap verin!..
YENİ DÜNYA DÜZENİ Mİ? - CEMALEDDİN BİN REŞİD رحمة الله عليه
Heute | 996 |
Insgesamt | 4715338 |
Am meisten | 42997 |
Durchschnitt | 1754 |