12-09-2017
ÜNİVERSİTE ÖĞRETİM ÜYELERİNE TEBLİĞ MAHİYETİNDE
AÇIK MEKTUP
Hamd; Alim-i mutlak, Hakim-i mutlak olan âlemlerin Rabbine, Salat ve selâm ilâhî hükümleri tebliğ ve tatbikte yegâne örnek ve yegâne önder Hz. Muhammed'e ve onun yıldızlar mesabesinde olan âl ve ashabına olsun!
Ey Üniversite Hocaları!
Sizler, aynı zamanda ilim makamında bulunan birer şahidsiniz; Allah varlığının ve birliğinin, O'nun hâkimiyyetinin ve O'nun adaletinin şahidleri arasındasınız.
Bakınız Kur'ân ne diyor?
«Kendisinden başka, adaletle kaim, ilâh olmadığına Allah şahid, melekler ve ilim adamları da şahid oldu. O'ndan başka ilâh yoktur. Aziz O'dur, Hakîm O'dur.» (Al-i İmrab/18)
Bu ayet-i kerimenin ışığı altında ve etrafında yürüdüğünüz zaman göreceksiniz ki, bulunduğuz makam, taşıdığınız mes'uliyet fevkalâdedir; çok büyüktür. Tevhid akidesinin, ilâhî adaletin, ilâhî izzet ve ilâhî hikmetin birer şahidi ve birer mümessilisiniz. Çünkü, sizler kürsülere sahipsiniz, ilim yapıyorsunuz; Kâinatın yâni varlık âleminin ilmini yapıyor, onun tahlil ve tefsir ediyorsunuz. Fizik, kimya, biyoloji ve astronomi gibi ilimlerle meşgul oluyorsunuz.
Malûm olduğu üzere, bu ilimlerin mevzuu aldıkları şeyler, Şanı büyük olan Allah'ın birer eseridir, hem her biri şah eserdir; ne eksiği vardır ne de gediği, ahenkli ve düzenlidir. Bir plâna göre yapılmış ve var olmuştur. Hem öylesine bir plân ki, şaşması yok! Hak ve hakikate uygun, ihtiyaca uygun bir plân, akla ve mantığa tıpatıp uyan bir plân! Akıl sahiplerini hayran bırakan, ilim adamlarını hayrete düşüren bir plân!..
Yaratan Allah, meydan okuyor ve diyor ki:
«Rahman'ın yarattığında bir eksiklik, bir noksanlık bulamazsınız, bulmanıza imkân ve ihtimal yoktur! Arayın, tarayın, gezin ve dolaşın, her şeyi gözden geçirin, bir daha gözden geçirin, tekrar tekrar inceleyin, tetkik ve tahkik edin, defalarca bunu yapın!.. Fakat şunu haber vereyim ki, bütün bunlara, bu çabalara rağmen, bir eksik, bir noksan, bir hata bulamayacaksınız da bütün bu emekleriniz boşa çıkacaktır ve büyük bir ümitsizlik içinde geri döneceksiniz ve artık siz de "Tamamdır!" diyeceksiniz. Başka çareniz kalmayacaktır.»
Mantıkî bir tasvir:
Önemine binaen bu hususu, bir de soru-cevap şeklinde tasvir edelim:
Soru: Kâinat, yani canlı-cansız bütün bir varlık ilmî bir eser midir?
Cevap: «Hayır!» şeklinde olamaz. Çünkü, o zaman fizik, kimya, biyoloji gibi ilimleri inkâr etmek lazım gelir. Zira, bunlar Kâinatın ilmini yapmaktadırlar. Bir şey ilmî bir eser değilse onun ilmi yapılmaz. O halde cevap «Evet!» şeklinde olacaktır.
Soru: İlmî bir eser, ilmin barlığının bir neticesi değil midir? Yâni kâinatta ilim hâkim değil midir?
Cevap: Elbette ilmî bir eser, ilim vasfını ilimden alır; başja türlü düşünmek mümkün değildir.
Soru: İlim, cevher veya araz kategorilerinden hangisine girer? Yani ilim cevher midir, araz mıdır?
Cevap: Arazdır. Çünkü, kendi kendine kaim değildir; varlığı başkasının varlığına bağlıdır ki, o da ilm sıfatının sahibidir. Yani âlimdir. Bir başka ifâde ile; ilmin varlığı bir âlimin varlığını gerektirir. Kâinatta ilim hakimse, bir âlim de hâkimdir.
Soru: İşte o âlim kim?
Kainatın Yaratıcısı.
Soru: Kâinatın yaratıcısının ismi nedir?
Cevap: «Allah»tır. O yaratıcı kitabında kendisine özel isim olarak bu ismi vermiştir.
Neticede, eserden müessire intikal ederek diyebiliriz ki, Kâinatı inceleme bizi ilme, ilim ise âlime, âlim de Allah'ın varlığına götürür.
Ey Üniversite âlimleri!
İşte bu, sizin işinizdir. Böyle bir isbatı sizler yapabilirsini. Bu, bir ilim meselesidir, bir mantık meselesidir. İçinde bulunduğumuz tabiat âleminin (varlık âleminin) ilmini yapmadan, âlimini ve hâlikini sahibini ve mâlikini bilmeden Allah'ın varlığını ve birliğini isbat ve ikrar etmeden ilim öğretemezsiniz, hocalık yapamazsınız. Ne siz tatmin olursunuz ne de talebeleriniz. Bir çıkmazın içinde bocalayıp durursunuz.
O hâlde geliniz! İlmin hakkını, hocalığın hakkını veriniz de, Kur'ân diliyle, asıl görevimiz olan şâhidliği yapınız. Ve derse başalrken (Besmele) çekiniz ve deyiniz ki:
"Çocuklar! Allah vardır ve birdir, eşi ve benzeri yoktur; mülk O'nun, melekût O'nun, yerler ve gökler O'nun, Yaratan O, rızık veren O, öldüren ve dirilten O, Hâkim-i Mutlak, Kadir-i Mutlak, Alim-i Mutlak O'dur. Hakimiyet kayıtsız ve şartsız O'nundur. Kanun koyma yetkisi O'na aittir; O'nun hakkı ve O'na mahsustur. Bu hakkı ve bu yetkiyi mahlukattan kimseye vermemiştir. O hak ve yetki ulûhiyyetin bir gereğidir: Ulûhiyyet sıfatından ayrılmaz bir lazim-i gayr-i mufarıktır. Kimse kendisinde veya başkasında kanun koyma yetkisini göremez ve kabul edemez. Çünkü, bu, kendisini veya başkasını Allah'ın yerine koymaktır. Allah hakkına ve O'na mahsus olan bir sıftına tecavüzdür ve şirktir. İşte günümüzün şirki, putperestliği ve puta tapıcılığı budur.
Çocuklar!
Bütün bunları böyle bilecek ve böyle kabul edeceksiniz. Çünkü, bizler dolaştık, tahkik ve tetkik ettik, hakkın ve hakikatin bu merkezde olduğunu gördük. Dolayısıyla bizler birer görgü ve bilgi şahitleriyiz. Tevhidin şahitleriyiz; Allah varlığının ve birliğinin şahitleriyiz. Ve bizler; Kâinatın, Allah'ın koyduğu kanunlarla ayakta durduğunun, her şeyin O'nun adaletiyle kaim olduğunun, insanoğlunun kıyam, huzur ve sükunu, terakki ve tealisi, şerefi ve haysiyeti O'nun emir ve T3alimatına, O'nun şeriatına bağlanmata olduğunun, O'ndan başka kanun koymaya kimsenin yetki ve salahiyetinin olmadığının ve böyle bir cüreti kendilerinde görenlerin birer put olacağının, put kanunlarına uyanların hem dünyada hem âhirette rezil ve sefil olacaklarının şahidleriyiz.
Çocuklar!
Ve yine biliniz ki, ilmin ışığında ve aklın rehberliğinde inceledik ve tahkik ettik, gördük ve anladık ki, içki ve kumar habis birer şey, faiz ve ihtikâr insanları sömürme, fuhuş ve zina nesil ve namus düşmanı! İşte; İslâm'ın yasak ettiği ve suç saydığı bu gibi şeyler, ilmin de aklın da kabul etmediği, çirkin ve çirkef gördüğü şeylerdir. Biz bunların da şahidiyiz.
Kur'ân-ı anayasa olmaktan kaldırıp, bunları serbest bırakan, bunlara cevaz veren, müsaade eden Kemalizm cereyanı habistir, sömürücüdür, nesil ve namus düşmanıdır, din imân düşmanıdır. Allah ve peygamber düşmanıdır. Ve bir puttur, putçuluktur; günümüzün putudur. Kur'ân'ı devlet yönetiminden kaldırmakla, her türlü zulüm ve rezalete cevaz vermekle millet ve memlekete en büyük ihanet ve hıyaneti yapmıştır. Üniversite hocaları olarak biz, bunların da şahidleriyiz.
Müslüman bir milleti kâfirleştirmeye, itaatkâr bir nesli (isyankâr olmaya, «yurtta sulh, cihanda sulh» sözüyle mücahid bir milleti pasifleştirmeye, dolayısıyla zelil ve esir duruma düşürmeye ve nihayet, dünyanın efendisi bir milleti Avrupa'ya işçi olmaya sebep olmuştur. Biz bunların da şahidleriyiz.
Ve yine diyeceksiniz ki:
«Kemalizm; millete hayır getirmemiştir, anarşi getirmiştir; anarşi getirmiştir, kan getirmiştir, gözyaşı getirmiştir, kardeşi kardeşe düşman etmiş, birbirine kurşun sıkar hâle getirmiştir. Mehmetçikler bile zaman zaman bu kurşunlara kurban olup gitmektedirler. Bugün hapishane köşelerinde 45000 genç inim inim inlerken bunların 45000 annesi de gözyaşı dökmektedir. İşte; bütün bunlar, Kemalizm'in eserleridir, materyalist felsefe üzerine kurulan bir eğitim sisteminin acı neticeleridir.»
Tabii neticeler:
Kemalizmin millet ve memlekete getirdiği iahnet ve hıyanetin bir kısmını anlatmaya çalıştım. Esasen, bunlar, sizlerin malûmudur. Ve bunlar; Kur'ân'ı devlet idaresinden kaldırmanın, İslâm şeriatından yüz çevirmenin tabii birer neticesi, ilâhî ikazın birer sonucudur. Bakınız Kur'ân ne diyor:
«Kim, benim zikrimden (ibaret olan Kur'ân'dan ve onun getirdiği şeriattan...) yüz çevirirse (insanları putlaştırıp sözlerine göre hareket ederse...) onlar için yaşama şartları daralır (far boğazlara girerler ve içinden çıkamazlar da bocalayıp dururlar... Bu, dünyadaki cezalarıdır; Öbür tarafta görecekleri cezalara gelince:) Biz bunları kör olarak haşredeceğiz, (her biri mahşere kör olarak gelecek) de diyecek ki, Yarabbi beni niye kör olarak haşrettin? Halbuki ben, görür idim. (Cevap verilecek) ve Allah diyecek ki, senin yaptığın gibi biz de yaptık; ayetlerimiz sana geldi de sen onları unuttun (ve terkettin, onlarla amel etmedin, hatta daha da ileri gittin de onları devletin yönetiminden kaldırdın ve kaldıranlardan yana oldun, ayetlerin getirdiği şeriata ve şeriat kanunlarına gericilik, ayetlerimizden söz edenlere gerici dediniz, ceza verip hapislere attınız...) İşte; senin (dün) yaptığın gibi, bugün de sen (körlükte bırakılıp) terk olunur ve unutulursun! İşte; Kur'ân'dan yüz çevirenleri cezalandırdığımız gibi, aşırı gidip Rabbisinin ayetlerine iman etmeyenleri de böyle cezalandırırız. Muhakkak ki, ahiretin azabı (dünyadan) daha şiddetli ve devamlıdır. Biz onlardan önce nice asırlar halkını helâk etmişizdir. Kur'ân, bunu onlara beyan etmedi mi?! Hâlbuki kendileri de onların meskenlerinde yürüyüp duruyorlar. Muhakkak ki, akıl sahipleri için (ibret alınacak) çok alâmetler var! Eğer Rabbin tarafından geçmiş (verilmiş) bir söz ve belirtilmiş bir süre olmasaydı, (bunların da öteki milletler gibi,) derhal helâk olmaları gerekli olurdu.» (Taha/124-129)
Ey ilim adamları! Ey Proflar!
İşte gördünüz; Kur'ân'Dan yüz çevirip de şirke sapanların akıbetini, şeriatı kaldırıp da yerine küfrün ve kâfirin kanunlarını getirenlerin azabını!.. Rütbe gitmiş, cübbe gitmiş; makam ve maaş gitmiş, gözler gitmiş ve terkedilmiş; şiddetli ve devamlı bir azap! İnsan bunlara nasıl tahammül edecek ve bunları nasıl göze alacak? Üç-beş günlük dünya için, dünyanın servet ve saltanatı için ahiretin hayatı bu derece zindan edilir mi? Puttan, put kanunlarından yana olup Allah kanunları terk edilir mi?! Kur'ân anayasa olmaktan, devlet İslâm olmaktan çıkarılıp, bunların yerine Kemalizme dayanan anayasalar, şirk devleti, put düzeni getirilebilir mi? Bunu akıl kabul eder mi? Buna ilim «Evet» der mi? Sizler; çocuk değilsiniz, sizler hocasınız, hocalık makamının da ötesinde şahidlik makamındasınız;
«Hakimiyyetin, kayıtsız ve şartsız Allah'a ait olduğunun şahidlerisiniz; Bir milletin ilim merkezlerinde bulunup, o milletin madde ve mâna yapısına hitap ediyor, yein neslini yetiştiriyorsunuz, yetiştirme makamında ve mes'uliyyetindesiniz. Ve bu itibarla memleketi yapan da yıkan da sizlersiniz, sizler olacaksınız. Madde madde der durur da maddenin ötesinde ve üstünde mânaya inmezseniz, dünyanın ötesinde ve üstünde dinden ve mandan, Allah korkusundan, peygamber sevgisinden, ahiret inancından, cennet ve cehennem âlemlerinden, cennetin bir saadet yurdu, cehennemin ise dehşet saçan bir azab çukuru olduğundan bahsetmezseniz, talebeleriniz de sizlere yar olmayacaktır. Üstelik anarşist olur, size de düşman olurlar. Talebelerinizin dünyadaki durum ve tutumları budur ve böyle olacaklardır. Ahirette ise, sizin yakanıza ve paçanıza yapışacaklar da: «Esas suçlu bunlardır; bunlar bizi azdırdı, bunlar bizi şaşırttı, bunlar bizi sapıttı, bunlar bizi kemalist yaptı; bunlar bizi M. Kemâl'e kul yaptılar, bunlar bize şeriatın gericilik olduğunu söylediler, bunlar bizi Kur'ân kanunlarına düşman ettiler; Şeriattan bahsedenleri, başörtüsüne sahip olanları hor gördüler, küfür rejimine jurnal ettiler, üniversiteden kovdular ve nihayet bizi aldattıkça aldattılar ve bizi bu hâle getirdiler...» diyecekler. Diyecekler ama, bu sözler kendilerini de kurtaramayacaktır. Sizler önde, onlar arkada cehennemi boylayacaksınız ve bu suretle sapan da saptıran da yıkılıp gidecek!..
Bu hususu Kur'ân şöyle anlatır:
«O gün yüzleri ateş içinde kaynayıp çevrilirken, vâh bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, Peygamber'e itaat etseydik! diyeceklerdir. Yine şöyle diyecekler: Ey Rabbimiz! Efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik de onlar bizi yanlış yola götürmüşler! Ey Rabbimiz! Onlara azabın iki katını ver ve onları büyük bir lânetle lânetle!»
Ey Öğretim Üyeleri ve Ey Profesörler!
İşte gördünüz; şeriatı hor görenlerin, Kur'ân'dan yüz çevirenlerin akıbetini!.. Tek bir çareniz, tek bir çıkar yolunuz vardır. O da tevbedir; şartlarına uygun tevbe etmektir. Bilinmeli ki, her günahın tevbesi bir değildir, günahına göre değişir. Sizin gibilerin işledikleri suç büyüktür ve çok ağırdır; şirke varan bir suçtur, anayasayı kaldırma suçudur; Kur'ân'ı devletin yönetiminden kaldırmayı destekleyen bir suçtur ve nihayet, ebedî idamı gerektiren bir cürümdür. Büyük bir tevbeyi gerektirmektedir. Derhal pişmanlık duyup dövüneceksiniz, için için yanıp sızlayacaksınız. Bu kâfi mi!? Kâfi değildir. Kur'ân'dan yana, şeriattan yana olduğunuzu ilân edeceksiniz. Sözlerinizle de yazılarınızla da Kur'ân'ın anayasa, devletin İslâm olmasına çalışacaksınız. Malınız ve canınız pahasına da olsa tam bir cesaret ve metanetle şeriatı ve şeriat kanunlarını savunacaksınız. Allah'tan başkasından asla korkmayacaksınız ve başkasına değil, ancak O'na kul olacaksınız. Kaynağınız Kur'ân, örnek ve önderiniz Peygamber olsun! Kıbleniz ne Vaşington ne Moskova, ne Avrupa ne Çankaya! Sadece ve sadece Kâbe olsun!
Belki bu çok zor bir şey! Ama âhiretin azabından, onun dehşet ve şiddetinden zor değildir. Buna nisbetle çok kolaydır. Ölümden ötesi yok ya! Fakat âhirette ölüm de yoktur. Can kurtaran simidi gibi, ölüm aranacak ama, ele geçmeyecek ve geçmesi de mümkün olmayacaktır. Çünkü, ölüm de ölmüştür.
O hâlde hemen tevbe edin, tevbede acele edin! Belki akşama giremez, belki sabaha çıkamazsınız; ecel yakalamış olur da ağzınız tevbesiz kapanmış olur! Mühlet istersiniz ama, mühlet verilmez! Artık herşey bitmiştir! Geri dönmek istersiniz, ama, müsaade edilmez! Dönüşü olmayan bir yolculuk! İstisnasız bir gidiş! Firavunlar, Menrutlar, Karunlar ve Mustafa Kemaller gibi, sizler de gideceksiniz. Gün geçirmeyin; vakit kaybetmeyin, gerekli tevbeyi yapın da peygamberler, veliler, sıddıklar ve şehidlerle beraber olun; putlarla beraber olmamaya, onların yanına ve yerine düşmemeye çalışın!..
Bu sizlere bir tebliğdir ve doğrudur. Yalanı ve yanlışı varsa, sizlerden yazılı cevap bekleriz. Sakın bize kızmayın! Bu bizim imanımızın bir gereğidir!
TEBLİĞ MAHİYETİNDE AÇIK MEKTUPLAR - CEMALEDDİN BİN REŞİD رحمة الله عليه
Heute | 1047 |
Insgesamt | 4694589 |
Am meisten | 42997 |
Durchschnitt | 1753 |