PEYGAMBERİMİZ`İN ŞEMÂİLİ

13-09-2017

PEYGAMBERİMİZ'İN ŞEMÂİLİ

 

Bahis mevzuu meselelerimize ışık tutması bakımından Peygamberimiz'in şemâilinden bahsedeceğiz:

Peygamber (a.s.) Efendimiz her haliyle bütün insanlara yanılmaz bir örnek olduğu gibi sakal, bıyık ve saire hakkında da yegâne güzel örnektir. O, ifrat ve tefritten yani aşırılıklardan sakınmış, meşrû ve matlub olan itidale riayet etmiştir...

İbn-i Kayyim "Zad'ül-Mead" isimli kitabında, kâinatın hocası, insanlığın mürebbisi, yegâne örnek insan Hz. Muhammed'in şemâili hakkında şu satırları kaydetmektedir: Bu satırlar, "Fıtrat ve ona tabi olanlar" başlığı altında yer almaktadır.

"Fıtrat" demek, başka yerlerde de işaret edildiği gibi, "Hılkat" demektir. Daha açığı yaratılış demektir. Daha açık bir ifade ile; insanın beden yaratılışına ve yapısına bağlı olan ve genellikle on şeyden ibaret bulunan ve gerek Hz. İbrahim tarafından ve gerekse Hz. Muhammed (a.s.) Efendimiz tarafından harfiyyen riayet edilen ve nihayet bizim de, müslüman bir ümmet olarak, uymamız gereken şeylerdir. İşte yukarıda ismini verdiğim kitabın bu hususlara dair olan satırlarını olduğu gibi terceme etmeyi faydalı gördük.

Peygamberimiz'in sünnet olması:

On şeyden birisi de hitandır, yani sünnet olmalıdır. Peygamber'in sünnetli olmasında şüphe yoktur. Ancak Peygamber'in (a.s.) sünnet oluşu anadan doğma mıdır, yani sünnetli olarak mı doğmuştur, yoksa melekler tarafından ilk göğüsü açıldığı zaman yine melekler tarafından mı sünnet ettirilmiştir? İşte burası ihtilaflıdır.

Sağdan:

Allah Resulü'nün giyiniş ve davranışında, verme ve almasında hep sağıyla başlaması ve sağ elini kullanması çok dikkat çekici idi. Sağ elini yemede, içmede ve şerefli işlerde kullanır, sol elini de helada ve benzeri yaramaz ve eziyet veren şeyleri gidermede istimal ederdi.

Misvak:

Peygamber (a.s.) misvakı severdi; oruçlu olsun veya olmasın misvak kullanırdı. Yine uykudan uyandığı, abdest aldığı, namaza başladığı, eve girdiği zamanlarda da misvak kullanmayı ihmal etmezdi. Kullandığı misvak da misvak ismini alan meşhur bir ağaçtandı.

Koku sürmesi:

Çok güzel koku sürünür ve güzel kokuyu da çok severdi. Güzel kokuyu reddetmezdi. Müslim'in kayettiği bir hadis-i şerif'te Peygamber (a.s.) şöyle buyurdu: "Bir kimseye reyhan arz edilirse onu reddetmesin. Çünkü, onun kokusu hoştur, taşınması da hafiftir."

Ebu Osman el-Hindî'nin rivayet ettiği mürsel bir hadis şu mealdedir: "Sizden birinize reyhan verildiği zaman reddetmesin. Çünkü, o cennetten çıkmıştır."

Resulullah'ın güzel kokuları koyduğu bir kabı vardı ki, ondan kendisine kokular sürerdi. Ve kendisine en hoş gelen koku da miskti.

Kalsiyumoksitle kasıklarını temizlediği zikrolunmaktadır.

Saçları:

Saçlarını bazen her taraftan serbest bırakır, bazen de ikiye ayırırdı. Hamama asla gitmemiştir. Sürme kabı vardı. Her gece gözlerine sürme çekerdi. Saçlarına kına yakıp yakmamasında ihtilaf vardır. Peygamberimiz (s.a.v.) saç ve sakalını çokça yağlardı. Taranmayı severdi. Bazen de bizzat kendisi tarardı, bazen de Hz. Aişe'ye taratırdı. Saçlarını bıraktığı zaman, saçları bazen kulak memelerine kadar uzar, bazen de omuzlarına kadar sarkardı. Mübarek saçları uzadığı zaman, bazen onları dört örgü halinde örerdi. Ümmehani'nin rivayet ettiğine göre, Peygamber (s.a.v.) bir seferinde Mekke'ye geldiğinde başında dört örgüsü vardı. Bu sahih bir hadis'tir.

Bıyıkları:

İbn-i Abbas'ın rivayetine göre; Peygamberimiz bıyıklarını kırkardı, Hz. İbrahim'in bıyıklarını kırktığını da anlatırdı. Tirmizi'nin Zeyd b. Erkam'dan rivayet ettiği bir hadis'te Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Bıyıklarını almayan bizden değildir." Tirmizi bu hadis'e "Sahihtir" dedi. Müslim Sahih'inde şu hadis'i kaydediyor: Peygamber buyurur: "Bıyıklarınızı kırkınız, sakallarınızı uzatınız, mecusilere benzemeyiniz!" Buhari ile Müslim'in İbn-i Ömer'den yaptıkları bir rivayette de Peygamber şöyle dedi: "Müşriklere muhalefet ediniz, sakalınızı uzatınız, bıyıklarınızı iyice kesiniz."

Selef uleması bıyık kesmek hakkında ihtilaf etti; bıyıkları tıraş etmek mi efdaldır yoksa kırkmak mı? İmam-ı Malik Muvatta'sında der ki; bıyıklarını öyle almalı ki, dudağının etrafı açığa çıkmalı; bıyıkları kökünden kesmemeli.

Abdülhakim, İmam-ı Malik'ten naklen diyor ki: Bıyıkları "İhfa" etmek demek onları kökünden tıraş etmek değildir. Bıyıklarını tıraş edenler tedîb edilmelidirler. İbn-i Kasım, İmam-ı Malik'ten naklederek der ki; bıyıklarını tıraş etmek bir müsledir. Yine İmam-ı Malik hadis'in tefsirinde; "Bıyıklarının üstünden almak mekruhtur!" demiş ve bıyıkları tıraş etmenin bid'at olduğuna şehadet etmiştir. Ve böyle yapanların canları acıyıncaya kadar dövülmesi görüşünü ileri sürmüştür.

Sahavî der ki, İmam-ı Şafii'de bu hususta açık bir ifadeye rastlamadım. Ancak İmam-ı Şafii'nin iki ashabı olan Müzeni ile Rebi'in bıyıklarını ihfa, yani bilkülliye tıraş ettiklerini gördüm. Bu delalet eder ki, bunlar bu durumu İmam-ı Şafii'den almışlardır.

İmam-ı Azam ile İmam-ı Züfer, İmam-ı Ebu Yusuf ile İmam-ı Ahmed'e gelince: Başın saçları ve bıyıklar hakkında, onların görüşleri taksir (kısaltmak) değil, ihfa (bilkülliye izale)dir. Eftal olan budur. Yani kısaltmak caiz ise de iyice kısaltmak daha faziletlidir. İmam-ı Ahmed şunu nakleder: Ebu Abdullah'a soruldu: Görüyorsunuz; kişi bıyığından alıyor veya kökünden kesiyor veya nasıl yapacak? Ebu Abdullah cevaben: "Kökünden kesmesinde de beis yoktur, kırkmasında da!" dedi.

Ebu Muhammed "Muğni" isimli kitabında şöyle yazıyor: "Kişi muhayyerdir, serbesttir; isterse bilkülliye keser, isterse kırkar..."

Tahavî, İbn-i Şeybe'den naklederek der ki; Peygamberimiz bıyığını misvak üzerinden alırdı. Bu hareket "ihfa"nın yani bilkülliye kesmenin olmadığına delalet eder.

Bıyıkları tıraş etmenin aleyhinde olup onları sadece kırkar, kısaltır diyenler Hz. Aişe ile Ebu Hüreyre'nin merfuan rivayet ettikleri "On şey fıtrattandır..." deniyor ve bıyıkları kırkma, yani makasla alma onlardan biri sayılıyor. Ve yine Ebu Hüreyre'nin ittifak halinde oldukları hadis'te de "Fıtrat beştir" deniyor, burada da "Kass" kesilmesi, yani makasla kesme tabiri kullanılıyor.

Bıyıkları tıraş etmelidir diyenler de, delil olarak, hadis'lerde "İhfa" kelimesi geçiyor. İhfa kelimesi ise bilkülliye izale etmek manasınadır. Ebu Seîd, Rafi, Sehl b. Sa'd, Abdullah b. Ömer, Cebir ve Ebu Hüreyre gibi zatların bıyıklarını "İhfa" ettikleri, yani kökünden kestikleri senetle zikredilmektedir.

İbrahim b. Muhammed de der ki, Abdullah b. Ömer'i gördüm. Bıyıklarını öyle ihfa etmişti ki, sanki bıyıklarını yolmuştu. Bazıları da diyor ki, derinin beyazı gözüküyordu.

Tahâvî neticede der ki; taksîr, yani kısaltma bütün ulema indinde sünnet olunca, baştaki saçlara kıyasen "halk" yani tıraş etme eftaldır. Peygamber (s.a.v.) başlarını tıraş edenlere üç kere, kısaltanlara bir kere dua etmişti. Öyle ise başı tıraş etme kısaltmadan efdal olunca, bıyıkları da halk etme kısaltmadan eftaldır. Tahavi'nin görüşü budur.

 

Kastalanî'nin "Mevahib-i Ledünniye" isimli kitabında şu satırlara rastlanmaktadır:

Peygamberimiz'in saçları:

Katade der ki, Hz. Enes'e Peygamber'in saçlarından sorulduğunda cevaben dedi ki; Onun saçları iki çeşit arasında bir çeşit idi. Yani ne fazla düzdü, sarkıktı ne de fazla kıvırcıktı. "Her şeyin iyisi orta olanıdır" düsturuna uymuştu. Saçları kulaklarıyla boyun üzerine dökülürdü. Yani saçlarını uzattığı zaman, saçlar bazen kulaklarına kadar, bazen de boynuna kadar inerdi. İbn-i Abbas'ın rivayetine göre:

Peygamber (s.a.v.) bazen saçlarını başının her tarafından salıverirdi. Müşrikler ise ikiye ayırırlardı; saçlarının bir kısmını sağa, bir kısmını da sola ayırırlardı. Ehl-i Kitap ise, saçlarını her taraftan salıverirlerdi. Peygamber (s.a.v.), hakkında yasak olmayan şeylerde, ehl-i kitaba uygun olanını severdi. Sonra müşriklerin çoğu müslüman olunca Peygamber ehl-i kitaba muhalefe etti de başının saçlarını ikiye ayırdı. Bir bölüğü sağ tarafa, bir bölüğü de sol tarafa olmak üzere.

Ulema der ki; saçları ikiye ayırmak sünnet'tir. Çünkü, Allah Resulü'nün son halidir, derler ise de ikiye ayırmak da, etraftan salıvermek de caizdir. Ancak efdal olan ikiye ayırmaktır. Enes'in rivayetinde Allah Resulü'nün mübarek saçları kulaklarına kadar; Berra'nın rivayetinde omuzlarına kadar, Ebi Rimse'nin rivayetinde ise kürek kemiklerine veya omuzlarına kadar uzanırdı. Hafız İrakî der ki: Allah Resulü'nün saçları hakkında "Cümme, vefre, limme" diye üç vasıf zikredilmiştir. Vefre, saçların kulak yumuşağından daha aşağı uzanmasına; cümme ise saçların omuzlara kadar inmesine denir. Ümmehani (r.a.) der ki: Resulullah'ın Mekke'ye gelişinin bir seferinde başında dört örgüsü vardı. Bu hadisi Tirmizi şemailde kaydetmektedir.

Sakalı:

Peygamberimiz'in sakalındaki beyaz tüyler on kadar vardı. Başı ile sakalındaki ak tüylerin sayısı on yedi veya on sekizdi.

Tirmizi'nin İbn-i Abbas'tan rivayet ettiği bir hadis'te; Hz. Ebu Bekir (r.a.) Peygamber'e: "Ey Allah'ın Resulü! İhtiyarladın, saçın ağardı!.." dediğinde Peygamberimiz şu cevabı verdi: "Beni; Hud, Vakıa, Mürselât, Amme yetesaelun ve İzeşşemsü küvviret sureleri kocalttı!"

Diğer bir rivayette de Hud suresi ve kardeşleriyle geçmiş ümmetlerin başlarına gelenler beni ihtiyar yaptı. Efendimizi ihtiyar eden surelerin başında Hud sûresi geliyor. Acaba neden?!.

Hud Suresi'nde, "Ya Muhammed! Emrolunduğu gibi dosdoğru ol, tevbe edip seninle beraber olanlar da. Sakın ha tuğyan etmeyiniz. Çünkü, sizin bütün yaptıklarınızı Allah görücüdür!" mealindeki çok şiddetli 112. ayet-i celile geçmektedir.

Evet, Allah'ın emrettiği gibi kul olmak kolay bir şey değildir. Peygamberler için belki müyesserdir ama, ümmetler için çok nadirdir. İşte bunu hissetmenin ağırlığı Efendimiz'i derin derin düşünceye sevk etmiş, saçlarının ağarmasına sebep olmuştur. Esasen emre uymanın ve dosdoğru olmanın çok zor bir şey olduğunu bizim de hissetmemiz ve ağırlığı altında ezilmemiz, üzülmemiz gerekmez mi?!. (Müellif)

Müslim ile Nesei'nin Cabir'den rivayet ederek ihraç ettikleri haberde; "Resulullah'ın başında ancak birkaç ağarmış saç vardı. Onlar da mübarek başının ön taraflarında idi. Başını yağladığı zaman onlar gizlenirdi. Beyhakî'nin rivayetinde de Allah Resulü'nün sakalı siyah, saçları güzeldi.

Efendimiz'in saçlarına kına yakıp yakmamasında ihtilaf vardır. Kadı Iyaz'ın beyanına göre; ekseri âlimler "Hayır" demişlerdir. İmamı-ı Malik'in mezhebi budur. Enes'in görüşü de bu merkezdedir. İbn-i Ömer'in rivayet ettiği boyama hadisini saça değil, elbiseye hamletmiştir. Diğerlerinin hadisleri, eğer sahih iseler, onların ifade ettikleri renk boyadan değil, güzel koku sürünmeden hasıl olmuştur, derler. Buhari ve diğer hadis kitaplarında kaydedildiğine göre Rabia diyor ki: "Peygamber'in saçlarının bir kısmını kırmızı boyanmış olduğunu gördüm de sordum. Cevaben dendi ki, bu kırmızılık boyadan değil, güzel kokudandır." İmam-ı Nevevi de der ki: Muhtar olan Peygamber'in saçlarını hakikaten boyanmış olmasıdır. Çünkü, te'vil aslın hilafıdır. Efendimiz bazen boyamış, çoğu zaman da boyamamıştır. Her ravi görmüş olduğunu haber vermede doğrudur.

Peygamber (s.a.v.)'in kollarında, omuzlarında ve göğsünün üst kısımlarında tüyleri ve kılları çoktu. Sık sık sakalını yağlar ve saçlarını tarardı.

Müslim'in Hz. Enes'ten rivayetine göre; "Resulullah Haccet'ül-Veda'da berbere tıraş oluyordu. Ashap etrafında bekliyor, saçlarını teyemmüm ve teberrük için yere düşürmüyorlar. Mübarek saçlarını adeta kapan kapan ediyorlardı. Buhari ve Müslim'in Hz. Enes'ten rivayetinde ise, tıraş olmakta olan Resulullah'ın saçlarından ilk alan Ebu Talha olmuştur. İbn-i Sirin de diyor ki: "Abîde'ye haber verdim: Allah Resulü'nün saçlarından bizde vardır. Onları Enes bize vermişti. Bunun üzerine Abîde şöyle dedi: Peygamber'in bir tüyünün bulunması dünya ve mafihadan benim için daha sevimlidir. Bunu Buharî rivayet etti." (Mevahib-i Ledünniyye, c. 4, sf. 200)

 

 

İSLAM’DA SAKAL VE KILIK-KIYAFET - CEMALEDDİN BİN REŞİD  رحمة الله عليه


RISALE

ZÄHLER

Heute 372
Insgesamt 4845228
Am meisten 42997
Durchschnitt 1790