13-09-2017
SAKAL BIRAKMANIN HÜKMÜ
Sakal bırakmanın hükmü ve İslam'daki yeri hakkında ihtilaf vaki olmuştur; kimi âlimler "Vacip"tir demişler, kimi âlimler de "Sünnet"tir demişlerdir. Vacip olduğunu kabul eden âlimler delil olarak diyorlar ki:
1- Peygamberimiz, "Sakallarınızı uzatınız!" diye buyurmuştur. Bu, bir emirdir. Emirde aslolan vücubdur. Yani, emir farz ifade eder. Usul-i Fıkıh ilminde beyan edildiğine göre; Emir vücup, nedip ve ibahe gibi manalarda kullanılır. Bu manalar arasında aslolan vücubtur. Yani vacip olmaktır. Diğer manalarda kullanılması, Usul âlimlerine göre mecazdır. Asıl manasından mani bir karine varsa o zaman mecaza gidilir. "Emir" lafzının asıl ve hakikat manasının vücub olduğunu Usul âlimleri kitap, sünnet, icma ve akıl isbat etmişlerdir.
Kitap:
Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyrulur: "Peygamber'in emrine muhalefet edenler kendilerine bir bela inmekten veyahut acıklı bir azap isabet etmekten sakınsınlar." (Nur, 63)
Bu ayet-i kerime'de Peygamber'in emrine muhalefet edenlere bir tahdit var, bir vait var. Yani şu demek oluyor: Ey mü'minler! Peygamber'in emrine mutlaka uyunuz, O'nun emrini yerine getiriniz. Yoksa fitneye düşer, belaya uğrarsınız. Ahirette ise elim bir azaba çarpılırsınız. Hem dünyada hem de ahirette böyle bir cezaya müstehak olmak ancak, vacibin yani farzın terk edilmesinden olur. Şayet, Peygamber'in emri sünnet, mendup veya müstehap ifade etseydi böyle bir cezaya müstehak kılınmazlardı. Öyle ise "Emir" lafzı vücub getirir.
Sünnet:
Peygamberimiz şöyle buyurur: "Ümmetim üzerine meşakkatli bulunmasaydım, onlara namaz için misvak kullanmalarını emrederdim!"
Bu hadis-i şerif de Peygamber'in emrinin vücup ifade ettiğine delalet etmektedir. Çünkü, meşakkat ancak vacip olmasından gelir. Yoksa mübah, menduh veya sünnet olmasından ileri gelmez.
İcma:
Öteden beri İslam müctehid ve âlimleri karineden mutlak olan emir sığalarını daima "Vücup" üzerine delil olarak getirmişlerdir. Bu itibarla "Emir" sığasının vücub ifade ettiği icma ile de sabittir.
Akıl:
Aklen de bu böyledir. Emrine itaat etmeyen bir hizmetçiyi efendisi âsi sayar. İsyan ise, ancak vacibe karşı olur. Yoksa mübah ve mendup olan bir şeyin terki isyan sayılmaz.
Şimdi mâ nahnü fihimize gelelim:
Peygamberimiz (s.a.v.) sakal ile ilgili beyanlarını hemen hemen hep emir şeklinde, emir sığasıyla yapmıştır. Mesela "A'fulliha", "Evfulliha", "Veffirülliha"... hep emir sığalarıdır. Bu kelimelerin manası, İmam Nevevi'nin beyanına göre, bir şeyi hali üzerine terk etmek demektir. Yani sakalı hali üzere terk ediniz demektir. Bütün bunlar emir sığası olduğuna göre, ifade ettikleri hükümler de vacip olma hükmüdür.
2- Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, birçok hadis'lerinde, "Mecusilere, müşriklere, yahudilere ve hıristiyanlara muhalefet ediniz!.." ilaveleriyle sakal bırakma hükmünün hikmet, sebep ve illetini beyan etmiştir. Yani, onlar, o milletler, sakallarını keserler, sakal bırakmazlar. Sakın siz onlara uymayın, onlara benzemeyin, sakal bırakın ki, İslam şahsiyetine, İslam şeairine sahip olasınız da göründüğünüz zaman sizin birer müslüman olduğunuz hemen belli olsun, kimse tereddüte düşüp sizlerin hangi dinden olduğunuzu sorma ihtiyacını hissetmesin. Şayet sakallarınızı keserseniz, şahsiyetiniz, alâmetiniz, daha açığı İslamî kimliğiniz kaybolur da çarşıda, pazarda dolaştığınız zaman tanımıyanlar, sizi bir yahudi, bir mecusi veya bir hıristiyan zannederler. Onların yanlış bir zanna, yanlış bir hükme düşmesine sebep olmuş olursunuz. Halbuki bir müslümanın bir kâfire benzememesi vaciptir.
Elhasıl; "Müslüman kimdir, gayr-i müslim kimdir?" bunlar birbirlerinden ayrılmalıdırlar. Bir alâmet-i farıka bulunmalı, bir İslam kimliği taşınmalıdır. Bu İslam kimliği ve bu alâmet-i farika başlıca sakal ve sünnet olmalıdır. Sakal, müslümanın hayatta iken İslam kimliği, sünnet olma da öldükten sonra İslam olma alâmetidir.
İşte, Peygamberimiz müslümanın İslam kimliğini, İslam alâmetini göstermiş ve buyurmuştur ki; "Sizden olmayanlar bıyıklarını uzatır, sakallarını tıraş ederler. Sizler onlara uymayınız, onlara benzemeyiniz. Bunun için de bıyıklarınızı iyice kısaltınız, sakallarınızı uzatınız!"
O halde müslüman, dışa bakan ve sakaldan ibaret olan İslam kimliğini mutlaka taşımalı, şahsiyetinde de maymunlar gibi uydu değil, istiklâl sahibi olmalıdır.
Bütün bunlar artık, sakal bırakmanın vacib derecesinde olan önemini ifadeye yetmez mi?!. Evet, şuur ve izan sahibi bir müslümana yeter de artar bile!
3- Haris b. Ebi Üsâme Yahya b. Kesir'den şu rivayeti nakletmektedir: "Acemistandan bir kişi mescide geldi. Bıyıklarını uzatmış, sakalını kesmişti. Efendimiz ona:
-Nedir bu halin? Bu haline kim sebep oldu? O:
-Benim böyle olmamı Rabb'im emretti, yani Kisra. Peygamberimiz:
-Şübhesiz ki, benim Rabb'im de sakalı uzatmamı ve bıyığımı kesmemi bana emretti.
İbn-i Cerir'in bir rivayetinde de şöyle anlatılır:
Peygamber (s.a.v.)'e iki mecusi geldi. Bunlar sakallarını kesmişlerdi. Peygamber onların yüzüne bakmak istemedi ve şöyle dedi:
-Size yazıklar olsun! Sakal kesmeği size kim emretti? Onlar:
-Rabb'imiz! dediler. Kisra'yı kasdederek. Efendimiz:
-Fakat, Rabb'im bana sakalımı uzatmayı, bıyığımı kısaltmamı emretti.
İmam-ı Müslim'in İbn-i Ömer'den rivayetinde, İbn-i Ömer, yani Hz. Ömer'in oğlu Abdullah der ki; "Biz sakalı uzatmakla emrolunduk!.."
İşte, bu üç rivayet de sakal bırakmanın bir Peygamber emrinin ötesinde aynı zamanda bir Allah emri olduğu da anlaşılmaktadır.
4- Bir mslümanın bir kâfire (özel hallerinde) benzemesi hiç de doğru değildir, bu bir tenezzüldür, bu bir haysiyetsizliktir ve dolayısıyla haramdır.
Bazzar'ın İbn-i Abbas'tan rivayet ettiği merfu bir hadis'e Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Sakalınızı uzatınız da acemlere benzemeyiniz!"
Ebu Davud'un İbn-i Ömer'den ve Taberanî'nin de Huzeyfe'den merfuan rivayetlerinde Peygamber şöyle dedi:
"Bir kimse bir kavme benzerse onlardandır!"
Yine İbn-i Ömer'in başka bir rivayetinde Peygamberimiz:
"Kim ölünceye kadar onlara benzerse, onlarla beraber haşrolur!"
Tirmizi'nin İbn-i Amr b. As'tan rivayet ettiği hadis şu mealdedir:
"Bizden başkasına benzeyen bizden değildir. Yahudi ve hıristiyanlara sakın benzemeyin. Yahudilerin selamı parmaklarıyla işarettir. Hıristiyanların ise avuçlarıyle işarettir!"
5- Sakal kesmek insanlık fıtratına ve İslam fıtratına karşı gelmektir. Çünkü sakal bırakmak bir sünnet-i kadime'dir, eski bir sünnet'tir. Ta öteden beri peygamberlerin uyageldikleri kadim ve güzel bir adettir. Hemen hemen bütün şeriat'lerde vardır. Öyle ki, hılkatten yani insanlık hılkatinden, yaratılışından bir parça haline gelmiştir. Müslim'in Hz. Aişe'den rivayet ettiği bir hadis'te Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"On şey fıtrattandır: Bıyıkları iyice kesmek, sakalı bırakmak, misvak vesaire..."
İşte bu hadis-i şerif'te de sakal bırakmanın hılkatten (yaratılıştan) sayılmasıyla ve bütün peygamberlerin şeriat'lerinde bulunmasıyla değişmeyen bir dinî mesele olduğunu, her devirde ve her yerde müslümanın bu vecibeye uyması gerektiğini ifade ve isbat vardır.
6- Sakal kesmek demek şeytanın emrine uyup Allah'ın hılkat kanununu değiştirmek demektir. Bakınız şeytan ne dedi Cenab-ı Hakk'a:
"Elbette ben senin kullarından mukadder bir nasip alacağım ve elbette onları haktan şaşırtıp saptıracağım ve elbette onları dipsiz emeller, boş ümitler, batıl mefkûreler, idealler arkasında koşturacağım ve elbette onlara emredeceğim de onlar hayvanların kulaklarını doğrayacak ve bu suretle Allah'ın helal kıldığını haram, haram kıldığını helal kılacaklar ve yine onlara elbet emredeceğim de onlar Allah'ın hılkatini tağyir edecekler. Hılkatın suret veya sıfatını değiştirmeye kalkışacaklar, fıtratı kemâline götürecekleri yerde onu bozacaklar, çığrından çıkaracaklar, kadın erkek, erkeği kadın yapmaya çalışacaklar, kadın yerine erkek, erkek yerine kadın kullanacaklar, bıyıklarını, sakallarını yolacaklar, kazıtacaklar, yüzlerini boyayacaklar, kılıklarını değiştirecekler, elhasıl insanı insanlığından, işleri çığırından çıkarıp Allah'ın hılkat (yaratılış) ve şeriat kanunlarını değiştirmeye kalkışacaklar...
İşte bütün bunlar şeytanın emrine uymanın ve onu dost edinmenin neticesidir. Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost edinirse o artık pek açık bir surette hüsrana düşmüş, telafisi mümkün olmayan zarara uğramıştır..." (Nisa, 18-19 meal ve tefsiriyle birlikte)
Görüldüğü üzere, ayetin geniş şümûl sahasına girebilen ve şeytanın fit vermesiyle yaratılış kanununu değiştirmeye kalkmaktan ibaret olan sakalı kesmeğe hangi müslüman cüret edebilir?!. Buna cüret edenlere acıyıp uyarmak gerek!
7- Sakal kesmek demek, kadınlara benzemek demektir. Sakal müslümanı müslüman olmayanlardan ayırt eden bir alâmet-i farıka olduğu gibi, aynı zamanda erkeği kadından ayıran bir alâmettir. Evet kadın kadındır, erkek de erkektir. Bunların her birinin kendine göre özellikleri vardır ve bu özellikler yaratılıştır, hilkatten gelmedir. Kur'an, Al-i İmran Suresi'nin 36. ayetinde, "Erkek kadın gibi değildir" demektedir.
Sakalı tıraş etmek yaratılışa karşı gelmek olduğu gibi, vaziyeti değiştirmeye de kalkmak demektir. Çünkü, sertlik erkeğin özelliklerindendir. Onu yaratan onun göğsünü, kollarını sert kıllarla örtmüştür. Yumuşaklık ise kadınların hususiyetlerindendir. Hikmet bu yönden de tecelli etmektedir. Cenab-ı Hakk ipek giymeği ve altın ile süslenmeği erkeklere haram kılmış, kadınlara helal kılmıştır.
İkisi de bir pederin sülbünden ve bir ananın rahminden gelmelerine rağmen, Allah Teala aslî hılkatlerinde bu iki cins arasında farklar yaratmıştır. Erkeğin sesi kalın ve serttir. Kadınınki ise ince ve yumuşaktır. Beden ve ruh yapıları itibariyle de aralarında farklar vardır. Erkek kadına göre pehlivan yapılı, adeleleri kuvvetli ve cesaretlidir. Kadınlar ise bedence ve adelece zayıf ve nahiftir ve korkaktır. Kadın fareyi gördüğü zaman ondan korkar ve çığlık atar. İşte, aradaki bu muazzam farkları kim inkâr edebilir?!. Etki ve tepkilerini ortadan kaldırmaya kimin gücü yeter?!.
Öyle ise, bu farkları görmemezlikten gelip kadınları erkeklere, erkekleri kadınlara benzetmek, hikmete aykırı hareket etmek değil midir? Ve bu yaratılışa karşı gelmek değil midir? Ve nihayet bu, Allah'ın vücud nizamını yıkmaya kalkışarak erkeği erkekliğinden uzaklaştırmak değil midir? Ve netice olarak, dünyada da ahirette de hüsrana düşmek değil midir?
İmam-ı Buhari İbn-i Abbas'tan şu hadis'i nakleder:
"Peygamber, kadınlara benzeyen erkeklere, erkeklere benzeyen kadınlara lânet etti!"
Yine İmam-ı Buhari İbn-i Abbas'tan şu hadis'i de nakleder:
"Peygamber kadınlaşan erkeklere, erkekleşen kadınlara lânet etti ve onları evlerinizden uzaklaştırın diye emretti!"
İşte bunlar ve hadis-i şerif'ler sakal bırakmanın İslam'da çok mühim bir vecibe olduğunu isbata herhalde kâfidir.
8- Ve son olarak; sakal bırakmanın sünnet'in de ötesinde mühim bir vecibe olduğu sünnet delilinin üç şekliyle de sabittir. Sakal Sünnet-i Fiiliyye'dir, yani filî sünnet deliliyle sabittir.
Çünkü, Efendimiz (s.a.v.) sakalının varlığını bizzat muhafaza etmiş ve düzene koymuştur. Sünnet-i Kavliyye ile de sabittir. Yukarılarda da görüldüğü gibi, sakal bırakma hususunda müteaddit hadis-i şerif'ler vardır. Sünnet-i Takririyye ile de sabittir. Çünkü, Peygamber Efendimiz, sakal bırakan sahabeye müdahele etmemiş, onların bu hareketini tasvip buyurmuştur.
İşte sünnet delilinin bu üç kısmıyle de sabit olan ve Peygamberimiz tarafından, fasılasız olarak riayet edilen bir şey vacip hükmünü, kesilmesi de haram hükmünü almaz mı? Çünkü Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in fasılasız olarak bir şeye devam etmesi o şeyin vacip olduğunu gösterir diye fıkıh kitaplarımızda kaide vardır.
Sakal ayrıca son asra kadar, gerek bütün İslâm uleması ve gerekse hemen hemen bütün müslümanlar tarafından riayet edilegelmiştir. Ulemadan sakalını kesen olmamıştır. O halde bu, bir icma değil midir?!.
İSLAM’DA SAKAL VE KILIK-KIYAFET - CEMALEDDİN BİN REŞİD رحمة الله عليه
Heute | 315 |
Insgesamt | 4845171 |
Am meisten | 42997 |
Durchschnitt | 1790 |